T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Gündelik hayatın gücü

2001'in son aylarında yaşananlar, bu ülkede bir toplum olarak yaşamamızın "dinamikleri" üzerinde düşünmeyi yeniden zorunlu kılıyor.

Son derece basit tedbirler alınmadığı için ortaya çıkan trafik aksaklıkları, hatta can ve mal kaybına yol açan olumsuzluklar ya da topyekun olumsuz "gündelik hayat pratikleri" önümüzde bir "put" gibi duruyor. Yaşananlar devletin nasıl düzenleneceği üzerine kafa patlatan bir toplumun ve siyasal geleneğin, "gündelik hayatın örgütlenmesi"ne dair bir tefekküre ve eylemliliğe sahip olmadığını gösterdi bir kere daha.

Sadece ihmalkarlıklar yüzünden ortaya çıkan "bebek ölümleri" bile analiz edilse, bu toplumun ne tür değerlerle ayakta durduğuna dair ciddi kafa karışıklıkları çıkar ortaya.

Devlete ve devletin bekasına dönük bakışların istihdam edildiğini varsaydığı ve bu yüzden de toplumsal yaşam tarafından da içerildiği düşünülen değerlerin aslında gündelik hayatta varolmadığı ortaya çıkıyor bir kere daha.

Gerçekten ilginç bir durum bu...

Olgulardan yola çıkan bir analiz yerine, temennilerden yola çıkan ve temennileri haklılaştırmaya "seferber" edilmiş analizlerle işliyor "devlet tefekkürü".

Böylece bazı değerlerin geometrisi hiç tartışılmadan kendiliğinden içerildiği varsayılıyor.

Oysa "devlet tefekkürü"nün varsaydığı ama toplumsal katmanlar düzeyinde test edilmemiş bir şey bu.

Devletin işleyişinde bile test edilmemiş olan kimi değerler toplumsal derinliklerde kendiliğinden var kabul ediliyor.

Halbuki bunlar sadece varsayım...

Türk muhafazakarlığının hangi değerlere yaslandığı ya da "Türk kimliği"nin neleri içerdiği dikkatle incelense, çok şaşırtıcı sonuçlar çıkar ortaya.

Üzerine en çok vurgu yapılan değerlere rağmen, gündelik hayatın bu derece ihmal edilmesi yüzünden ortaya çıkan ve insan hayatına değer vermeme anlamına gelen pratiklerin izahı bu noktada belirginleşiyor.

Gelenekten modernliğe uzanan yelpazede var kabul edilen değerler sadece "salon"da varsayılan değerler ve bunlar aslında "sokak"ta oksijen alamıyor.

Oysa gündelik hayat pratikleri üzerinden bir derinleşmeye ulaşılmadan "siyasetin yerleşikleşmesi" söz konusu olmuyor hiçbir yerde.

Bu nedenle bu mekanda devlet üzerine tefekkür ne kadar yoğunlaşırsa, "gündelik hayatın anlamlı bir düzeyde örgütlenmesi" o kadar sığlaşıyor.

Demokratik siyasetin en büyük gücü ise "gündelik hayat pratikleri"dir.

Siyasetin modern doğası, "siyasi gündem"in devlet katıyla sınırlı olmaktan kurtarılması, gündelik hayat katı ile tanımlı hale getirilmesi ile şekillenir.

Bu nedenle, "demokrasi", "siyaset" ve "gündelik hayat" arasında zorunlu bir bağ vardır.

"Demokratik siyaset" denilen olgu, siyasetin demokrasi ile temel bağlantısının gündelik hayat üzerinden kurulmasını ifade eder. Böylece devletin demokratik bir işleyişe kavuşturulması için etkinleşen siyaset kurumu, gündelik hayata yaslanan bir derinlikten güç aldığı için "kırılgan" değildir.

Türkiye'de yıllardan beri siyasetin güç kazanması, demokratik siyasetin kırılganlığının giderilmesi için yapılması gereken, zinde güçlerin etkinlik alanının sınırlamak üzere biçimsel düzenlemeler peşinde koşmak değil, siyaseti gündelik hayatın kılcal damarlarında varetmektir.

Bunun tersinin yapılması ile gelinen nokta şu anda yaşananlardır.

Gündelik hayatta derinliği olmayan siyasetin, devletin işleyişinde de etkinlik üretmesi mümkün değildir...

Siyasetin güç kazanması ve siyasi alanın genişlemesi için "gündelik hayatın gücü"nün keşfedilmesi gerekiyor...


20 Aralık 2001
Perşembe
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED