T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Uçtu, uçtu, kim uçtu?

Bir gazetede, haberin "Bin Laden buharlaştı" başlığıyla verildiğini görünce, ittifak güçleri henüz Kabil kapısındayken "Üsame buharlaşacak" diye başımın etini yiyen ve bu öngörüsünü yazmaya beni sürekli teşvik eden dostumu düşündüm. Dediği çıktı: Dağlarda-taşlarda aranan Üsame bin Laden kayıplara karıştı. Buharlaştı. Şimdi, kimi "Pakistan'da" diyor, kimi de "İran'da"...

Gelin de, "Şeyh uçmaz, müritleri uçurur" sözünü hatırlamayın bakalım...

11 Eylül gününden başlayarak, bütün dünya, Üsame bin Laden adıyla güne başlıyor, Üsame bin Laden adıyla yatağa giriyor. 'Tarihin bugüne kadar kaydettiği en büyük terör eyleminin ardındaki beyin' olarak takdim edilen bu adı ezberlemeyelim de ne yapalım? Ancak, gerçekleri bizden daha iyi bilecek durumdaki birinin bu konuda ciddi kuşkuları var. Kuşkucu kişi Üsame bin Laden'in 1994 yılına kadar vatandaşı olduğu Suudi Arabistan'ın içişleri bakanı Prens Nayef. Kral Fahd'in öz, veliaht Prens Abdullah'ın yarım kardeşi olan, ülkedeki en güçlü üç-beş kişiden biri olarak tanınan Prens Nayef, New York Times'a, "Bin Laden beyin değil, olsa olsa bir âlettir" dedi... Bakana göre, el-Kaide örgütünü başkaları yönetiyor...

Şaşırdınız, değil mi?

NYT'dan Douglas Jehl'in görüştüğü Prens Nayef, "Siz onu piramidin tepesinde görüyorsunuz, ama bence onun yeri çok daha aşağıda" demiş. İçişleri bakanına göre, 11 Eylül eylemleri Üsame bin Laden olmasaydı da gerçekleşecekti. Aynı mülâkatta, o düzeyde bir Suudi yetkiliden ilk kez duyulan bir tez de gündeme geldi: 11 Eylül eylemlerinde kullanılan uçaklardaki Arapların 'gerçek eylemci' olmadıkları... "Bu olayda adları geçenler böylesine profesyonelce davranabilecek insanlar değil" görüşünde olan Prens Nayef, Suudluların eylemciler arasında çoğunluğu teşkil ettikleri iddiası hakkında da, "İkna olmuş değilim" demiş ve eklemiş: "Gerçek henüz ortada yok..."

Görüyorsunuz, sadece Şeyh uçmakla kalmıyor, onunla birlikte 'gerçek' de ortadan kaybolmuş bulunuyor...

Amerikan yönetimi bu tür lâfları duymak bile istemiyor. 'Eylemler' ve 'eylemciler' konusunda dile getirilen kuşkulardan hiç hoşlanmıyor. Prens Nayef'in bu kuşkucu tavrından sonra, Suudi Arabistan da 'gerekirse hakkından gelinecek ülkeler' listesine eklendi. ABD basınından bildik kalemler, "Suudlular da çok oluyor" diye yazmaya başladılar...

Oysa, Üsame bin Laden'in buharlaşacağına dair ilk işareti, bir Arap yetkili değil, ABD'nin bütün mâceralarında en yakınında bulduğu İngiltere'nin 'resmi ama bağımsız' televizyon kanalı BBC vermişti. Ekim ayı içerisinde yayımlanan 'Newsnight' programında, Üsame bin Laden ile ABD arasında yakınlığa değiniliyor, Bin Laden Ailesi ile Bush Ailesi arasındaki ticari ilişkiler sergileniyordu. FBI'ya ait 1991 WF213589 sayılı bir rapordan hareketle, Bin Laden soyadını taşıyan biri üzerine gidilmesi gerektiğinde, Baba Bush'un, FBI yönetimine "Geri çekil" baskısı yaptığı da aynı programda ileri sürülüyordu.

Bugünlerde çeşitli Afgan kentlerinde yakalanarak teşhir edilen 'el-Kaide' üyesi Arapların yolunu Afganistan'a düşüren mekanizmada da ABD'nin önemli bir yeri olduğu iddiasında Newsnight. Cidde'deki ABD konsolosluğunun, Üsame bin Laden tarafından seçilmiş Araplara fazla soru sormadan vize verdiğini, bunların Afganistan'dan önce 'bir yerlerde' CIA tarafından eğitildiklerini de ileri sürüyordu BBC programı...

Biliyorsunuz, Washington, önce "5 milyon dolar" olarak açıkladığı Üsame bin Laden için koyduğu ödülü, sonradan "25 milyon dolara" çıkardı. Büyük, hele Afganistan şartlarında olağanüstü büyük bir para bu. Çoğu kişi, "Bu kadar paraya insan babasını satar" beklentisine girdi. Ama ne oldu? Hamid Mir adlı Pakistanlı gazeteci Bin Laden'i Afganistan'da buldu ve gazetesi için görüştü. Suudlu "CIA Şeyhi" beraber yemek yedi, bir de video çekimi yaptırdı... Ancak, sıra Kuzey İttifakı ile ABD/İngiliz özel birliklerine geldiğinde, Üsame bin Laden ortalıktan kayboluverdi. Uçtu. Buharlaştı.

Acaba, başına para ödülü koyan George W. Bush, Üsame bin Laden'in yakalanmasını gerçekten istiyor muydu?

Ödül konulması bile Bush'un Bin Laden'in canlı yakalanmasını istemediğini ortaya koyuyor. 17 Eylül günü, hani bir gün önce ağzından kaçırdığı 'Haçlı Seferleri' gafını örtmek amacıyla Washington'daki İslâm Merkezi'ne gittiğinin sabahı, Pentagon'da düzenlediği basın toplantısında, bir gazetecinin, "Bin Laden'in ölüsünü mü istiyorsunuz?" sorusuna şu cevabı vermişti Bush: "Adalet istiyorum. Batı'da bir poster vardır... Hatırladığım kadarıyla, 'Aranıyor: Ölü veya diri' der ya hani..." Kovboy adaleti yani...

Ara sıra "Bulursak yargı önüne çıkartacağız" da deniliyor, ama savunma bakanı Donald Rumsfeld'in arama-tarama çalışmalarının tam ortasında verdiği bir demeç akıl karıştırıcı. Sovyetler Birliği'ne karşı savaşta Afganların çok işine yaramış olan mağaralar ve son 20 yıl içerisinde kendi müteahhitlik şirketinin inşa ettiği tünellerde aranıyor Üsame bin Laden. Rumsfeld, 19 Kasım günü yaptığı açıklamada şu cümleyi sarf etti: "Uçaklarımız mağara ve tünelleri hedef alıyor ve bombalarla onları kapatıyor; cephanelik olarak kullanılan bazı mağaralarda da patlamalar oluyor..." Yakalanmak istenen adam böyle mi aranır?

"Şeyh uçmaz, uçurulur" sözünü bu sebeple hatırladım işte


20 Aralık 2001
Perşembe
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED