T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'İstanbul ruhu'…

Bundan önce hiç olmamıştı, bundan sonra da, bir daha olabilmesi pek kuşkulu. Ama, İstanbul'daki 'AB-İKÖ Ortak Forumu'nun toplandığı salonun oturma düzeni, kulisleri gibi, unutulmaz bir manzara idi. Tıpkı, 'Forum'un yapıldığı Çırağan Oteli'nin dışında, güneşli ve hafif puslu İstanbul'un, masmavi Boğaziçi'siyle, dünyanın İskandinavya'dan Endonezya'ya uzanan alanını kaplayan 73 ülkesinin liderlerine ve temsilcilerini sunduğu eşsiz manzara gibi…

İngilizce alfabetik sırayla oturan İslam Konferansı Örgütü ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dışişleri ve diğer bakanları ve temsilcileri, çok ilginç bir beraberlik sergiliyorlardı. Bir 'uluslararası parya' haline gelmiş ve her an bir 'Amerikan saldırısı' beklemeye itilmiş Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri -bu harekata katılma ihtimali bulunan Türkiye'nin ev sahipliği yaptığı bir toplantıda- AB üyesi İrlanda ile, sekiz yıl boyunca 20.Yüzyıl'ın en kanlı savaşlarından birine tutuştuğu İran Dışişleri Bakanı'nın (Kemal Kharrazi) arasında oturuyordu. İrlanda'nın diğer yanında, NATO ve AB üyesi İtalya… Tam karşılarında Hollanda Dışişleri Bakanı Van Aartsen'in bir yanında ulusal giysileri içinde Mozambikli, diğer yanında yine ve farklı ulusal giysileri içinde Oman Dışişleri Bakanı Yusuf Alevi…

Toplantı salonunun yanında, yerden tavana camları Boğaz'a bakan koridor daha da renkliydi. AB'nin dış politika şefi, eski NATO Genel Sekreteri Javier Solana'yı, Filistin Dışişleri Bakanı Faruk Kaddumi ile sarmaşdolaş görmek ve birbirlerinin kulaklarına fısıldayarak konuşurken görmek mümkündü.

Bir başka köşede, Arap Birliği Genel Sekreteri, eski Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa, Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ile koyu bir sohbete dalmış vaziyetteydi.

Yüksek yuvarlak masaların üzerinde kahve fincanları, ellerinde her satırı çizilmiş dosyalar, Arap bakanlar ile İranlılar, 'sonuç bildirisi'ne ya da 'basın açıklaması'na koydurtmak istedikleri 'Filistin sorununa gönderme yapan ibare'yi Avrupalı bakanları nasıl ikna ederek koyduracaklarının tartışmasına koyulmuşlardı.

Afganistan Dışişleri Bakanı Dr.Abdullah Abdullah'ın yolunu kesip, kendisine başarılar dilerken; kulağımıza eğilip, 'Dikkatlerin Afganistan'dan başka yere dönmesini istemediklerini' söylüyordu. Çünkü, Abdullah Abdullah'a göre, 'Afganistan'da daha iş bitmemişti. Hâlâ, bazı bölgelerde direnme odakları vardı'…

Toplantı salonunda da, bundan önce olmayan işler oluyordu… 'Türk Müslüman Toplumu' sıfatıyla salonda yerini almış olan ve önündeki Türkçe 'Kıbrıs' yazısı nedeniyle Kazakistan ve Kuveyt'in arasında oturan ve böylece Kıbrıs Cumhuriyeti adına, İngilizce 'Cyprus' yazısının arkasında yerleşmiş olan Rum Dışişleri Bakanı Kassulides'le yanyana düşmemesi sağlanan KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, konuşmasında bir kez dahi 'Kıbrıs' kelimesini ağzına almıyordu. Aynı şekilde, Kassulides'in konuşmasında da, bir kez bile 'Kıbrıs' kelimesi geçmemişti.

Bizim diplomatlar, 'Bir Kıbrıs Türk Dışişleri Bakanı, ilk kez, Fransız, Alman, İngiliz, Rum vs. Dışişleri Bakanları ile aynı forumda, eşit konumda konuşmuş oldular' diyerek, olan-bitenin Kıbrıs hesabına bir 'diplomatik kazanç' olduğunu anlatmaya çalışıyorlardı.

Çırağan Sarayı'ndaki diplomatik trafik, uluslararası gündemin en önemli, en kritik maddeleri üzerinde yoğunlaşmıştı. Ve, 'Medeniyetler Çatışması'nı önlemek amacıyla 'Uygarlık ve Uyum: Siyasi Boyut' başlığı altında toplanmış ve Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in beyninin ürünü olan bu toplantıda, uluslararası sahnenin üç önemli aktörü yoktu: Amerika, Rusya ve İsrail.

Ama 'Amerika'nın gölgesi'nin, Çırağan Sarayı'ndaki toplantı salonuna, kulislere ve kahve masalarına düştüğü besbelliydi. 'AB-İKÖ Ortak Forumu', Amerika'nın ortaklığı olmayan, fakat bayağı 'Amerikan mevcudiyetli' bir toplantıydı.

Amerika Başkanı'nın daha iki hafta önce 'kötülük mihveri' (axis of evil) diye ilan ettiği üç ülkenin ikisinin, İran ve Irak'ın Dışişleri Bakanları, Çırağan Sarayı'ndaydı. Kemal Kharrazi, 'savaş için değil, barış için koalisyonlar oluşturulmalı' temasını işlediği, akıllı ve devlet adamlığı sergileyen bir konuşma yaptı. Suriye Dışişleri Bakanı Faruk Şara, Amerika'yı acıtıcı cümleler kullandı.

En önemlisi, AB adına konuşan Javier Solana, AB pozisyonunun ABD'den farklılığını vurgulayan cümlelere yer verdi. Yasir Arafat'ın adını andı ve 'Başkan Arafat, aynı zamanda İKÖ'nün Başkan Yardımcısı'dır' cümlesiyle, 'durumun garabeti'ne dikkat çekti ve Filistin sorununun çözümü girişimlerinin gereğinin altını çizdi. Kaddumi, bana, Solana'nın konuşmasından 'çok memnun kaldıklarını' söyledi.

Toplantının 'perde arkası'nda, 'uluslararası yaşam'ın kaderini çok yakından ilgilendiren temasların gerçekleştiği apaçıktı. Örneğin, Irak Dışişleri Bakanı Naci Sabri'nin aslında Amr Musa ile görüşmeye geldiğini, zira Saddam'ın BM ile görüşme talebini Kofi Annan'a New York'ta Amr Musa'nın ilettiği ve o 'girişim'den bu yana bir Irak yetkilisi ile Arap Birliği Genel Sekreteri'nin ilk kez İstanbul'da birarada gelecekleri bize hatırlatıldı.

Irak Dışişleri Bakanı ile Irak'ı aradabir bombalayan İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw da, herhalde, aynı salonda ilk kez biraraya geldiler.

Herşeye rağmen, 'Forum' ya da daha sevimli ismiyle 'ABİKÖ'nün İstanbul'daki toplantısı 'sorunsuz' değildi. Avrupalılar, Araplar'dan gelen 'Filistin sorununun ortak açıklamada yer alması' ve 'ABİKÖ'nün kurumlaşması' taleplerine direniyorlardı. Araplar, Avrupa'yı Amerika'ya karşı arkalarına almış görüntüsü vermek isterken; Avrupa, -Amerika ile Ortadoğu sorununa ilişkin- tüm farklılıklarına rağmen, ABD'ye karşı bir 'Avrupa-Arap ekseni' oluşturmaktan kaçınmaya özen gösteriyordu.

En dikkate değer sözlerden birini Fransa Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine söyledi. Vedrine, 'ABİKÖ'nün kurumlaşmasının 'bürokratikleşme'ye işleri götüreceğine değinerek ve böyle toplantının ancak İstanbul'da yapılabileceğine işaret ederek 'Çünkü' dedi, 'İstanbul, çatışmayı, uzlaşmayı ve diyalogu simgeleyen bir şehir. Buradan 'İstanbul ruhu' ile çıkalım. Bundan sonra aramızdaki ilişkilere bu 'İstanbul ruhu' kılavuzluk etsin…'

Dolayısıyla, diplomatik anlamda, bu toplantıdan en kazançlı Türkiye çıktı denebilir. Bu toplantıya önayak olmuş olması ve bu toplantının yapılabilmiş olmasıyla.

Bu toplantı, Ankara'da yapılamazdı. Ancak, İstanbul'da yapılsa, İskandinavya'dan Endonezya'ya 73 ülke katılırdı; ve, öyle oldu.

Türkiye'nin potansiyeli, yeteneği ve Müslüman ve Batılı özellikleri yansıdı.

İstanbul'da!


13 Şubat 2002
Çarşamba
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED