T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

İmaj icad oldu
takvâ bozuldu

Kamuoyu onları ilk kez 1970'lerde, üniversite önlerinde, robadan kesimli lacivert pardesüleri ve polyester başörtüleriyle son derece mütevazi bir halde gördü. Aradan geçen zaman içinde pardesü ve başörtülerin renginden kumaşına ve örtülme biçimine kadar müthiş bir çeşitlenme, renklenme yaşandı. "İslami kesim"in iktidar ve parayla buluştuğu 1990'lı yıllarda çeşitlenmenin rengi biraz daha değişti ve duruma farklı farklı yorumlar getirilmeye başlandı. Bu değişimin gerekli ve sağlıklı olduğunu savunanlar da oldu, bunu bir bozulma ve çözülme olarak yorumlayanlar da. Başlangıcı 80'li yıllardaki baskın tüketim kültüründen etkilenmeyle açıklanan, 90'lı yıllarda arttığı söylenen bu 'dönüşüm'ü sosyolog-yazar Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, takvadan imaja kayma olarak adlandırıyor ve bu kaymayı yaşayanlar için "kendisi olmaktan vazgeçmiş İslamcı kadınlar" tespitini yapıyor. Dindar kadının kendisi olmaktan vazgeçip modern dünyanın onayını bekleyen maskelerle yetinmeye başladığı bu süreci anlattığı kitabına "İmaj ve Takva" adını veren Barbarasoğlu ile, dar alanda kısa paslaşmalar eşliğinde bu derin konuyu konuştuk.

Fadime Özkan
Bir sosyolog olarak Müslümanlar'ın kamusal alandaki değişen tutum ve davranışları üzerine yaptığınız tahlilleri "İmaj ve Takva" adlı kitabınızda topladınız. Kitaba verdiğiniz isimden hareketle, takvadan imaja geçildiğini imliyorsunuz. Biraz daha açar mısınız bunu? Müslümanlar nasıl bir 'duruş'tan nasıl bir 'duruş'a geçti?

Düz bir mantıktan yola çıkanlar "ne yani insanlar on yıl, yirmi yıl önce takvalıydı günümüzde takvalı insan kalmadı mı demek istiyorsun" diyorlar. Bunu demiyorum. Çünkü kıyamet kopana kadar Allah'ın veli kulları daima olacak. Ama sayıları azalmış olarak olacak. Ben bir süreci anlatıyorum. Yirmi yıl önce Müslümanlar için tanımlayıcı ve tamamlayıcı sıfat "çok ihlaslı arkadaşımızdır" ya da "çok takva ehlidir" gibi cümlelerdi. Takva bir ıstılah olarak ve yaptığı bütün çağrışımlar ile dilimizde idi. Bugün Kur'an meallerine bakın, takva ifadesine çok az rastlandığınızı göreceksiniz.

Neden?

Çünkü takva anlaşılmaz bulunarak kulluk bilinci, korku gibi karşılıklara oturtulmuştur. Son yirmi yılı çok hızlı ve kendimizden başka bir şeye dönüşe dönüşe yokuş aşağı bir hareketlilik içinde geçirdik. İmajın olduğu yerde takva olmaz. Ama ben imaj ve takva kelimelerini özellikle yan yana kullandım. Çünkü bugün insanlar "hem imaj hem takva" diyor. Ve takvayı, haramlardan sakınarak üstelik nefsine uymayan haramlar için "helaldir" fetvası alarak gerçekleştireceğini zannediyor. Takva haramlardan uzak durmak değildir. O zaten her Müslüman'ın vazifesidir. Takva ya haramsa endişesi içinde helalleri bile terk etmektir. Haramlardan sakınmayarak en iyi Müslüman, dini en iyi anlamış olma iddiası çıktı ortaya son on yılda.

İslami kesimde "görünürlülüğü"ndeki değişiklik ilk önce fark edilenler kadınlar. Kitapta da hayli yer tutuyor dindar kadınlar üzerine yazdıklarınız, dört bölüm ayırmışsınız. Dindar kadınların hayat tasavvurlarındaki kırılma noktası ne?

Şunu belirtmek isterim ki, 80'lerin ortalarından günümüze kadar, dindar kadınlar erkeklere rağmen değişmedi. Erkekler kamusal alanda kadınların başlangıçta desteğine ve yardımına daha sonra ise modern dindar kadın imajına ihtiyaç duyduğu için değişti. İş yerine "prezantabl tesettürlü tezgahtar" arayanlar erkeklerdi. Hırdavatçı dükkanının adını "ref ref hırdavat" koyarak İslama hizmet ettiğini düşünen zihniyet, mağazasına başıörtülü, yırtmaçlı etekli son derece ağır makyajlı eleman alarak kamusal alanda dindar kadın imajına katkı yaptığını iddia etti. Dindar kadın imajında görüntünün dilini kullanarak gerçekleşen en yoğun kırılma başörtüsü reklamlarıdır. Fakat dindar kadınların hayat tasavvurundaki en çarpıcı kırılma benim için başörtüsünü savunan dilin "Allah'ın rızasını kazanmak" anlayışından koparak, kadın hakları söylemi içinde ifadelendirilmeye çalışılmasıdır. Başörtüsünde ısrar eden kızlar "bu benim kişisel tercihim" noktasından bir dil geliştiriyor. Yani başörtüsü uhrevi olanla bağını keserek sadece dünyevi bir tercih meselesine oturtuluyor.

Dünyada ve Türkiye'de genelde modern dünyadaki Müslümanlar, özelde ise dindar kadınlar üzerine çok sayıda çalışma yapıldı. Tezler hazırlandı, kitaplar yayınlandı. "İçerden biri olarak / ve bir sosyolog olarak bu çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tezler ve alan araştırmalarının en önemli etkisi, dindar kadınların kendi aralarındaki dayanışmacı dilin parçalanarak rekabet diline meyletmesi oldu. Alan araştırmaları tanımladı. Tanımlanana uyanlar, tanım dışı kalanlara karşı bir üstünlük oluşturmaya meyletti. Tanımlara uyanlar yani modern ve özgürlükçü söylemi benimseyenler "benzerleri arasından" seçilerek "farklılığını" ortaya koydu. Alan araştırmaları dindar kadınlara içinde elli kelime olan bir torba hediye etti. Bu torbanın içinden çıkan kavramlarla kendi dertlerini anlatmaya uğraşıyorlar.

 
Oflazoğlu'dan 'İz'li eserler
Bundan böyle kitapseverler A. Turan Oflazoğlu'nun tiyatro oyunlarından ve çevirilerinden oluşan bir dizi çalışmasına, İz Yayınları kanalıyla ulaşabilecekler.
Türküler "Çiçek"leniyor!
Türk Halk Müziği'nin büyük ustası Ali Ekber Çiçek, Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda vereceği konserle sevenleriyle hasret giderecek. Erzincan'da doğan ve küçük yaşlarda bağlama çalmaya başlayan sanatçı, yetiştiği yörenin müzik yaşantısından ve cemlerin mistik ortamından beslenerek geliştirdi repertuarını. Saz çalış tarzı ve bariton sesi ile karakteristik bir sanatçı kimliği ortaya koyan ve 400'e yakın eseri ustaca seslendiren Ali Ekber Çiçek, sanatında gösterdiği üstün icra tarzı ile pekçok sanatçıyı etkiledi. "Kaynak Kişi" sıfatı ile, ulusal kültür/sanat hayatına onlarca eser kazandıran Çiçek, aynı zamanda "derleyici" sıfatı ile de, pek çok eserin kayda geçmesini sağladı. Amerika, Kanada ve Türkiye'de akademik düzeyde verdiği konserlerle bilim/sanat camiasının da saygınlığını kazanan sanatçı, pek çok resmi ve özel kurum tarafından defalarca ödüllendirildi. Türkü ustasının ilk defa sahne alacağı CRR'deki konseri saat 19:30'da başlıyor. CRR / Tel: 0 212 246 06 96
Genç sanatçının ilk sergi heyecanı
Türk resim sanatı, yetenekli genç sanatçıların ürünleriyle zenginleşiyor, canlanıyor. İlk sergi heyecanı yaşayan genç ve yetenekli sanatçılardan biri Arzu İpek. Ürünlerini Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde açılan ilk kişisel sergisinde toplayan ve gelecek vaadeden sanatçı 1975 Kahramanmaraş doğumlu. İlk-orta öğrenimini Adana ve Kahramanmaraş'ta tamamlayan ve 1993 yılında yüksek öğrenim için İstanbul'a gelen sanatçı, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'ne başladı. 1997 yılında Prof. Dr. Devrim Erbil Atölyesiínden mezun olan İpek, okul sonrası resim çalışmalarının yanı sıra çeşitli gazete ve ajanslarda grafik tasarımları yaptı. Resim çalışmalarına halen kendi atölyesinde devam eden İpek'in sergisi 28 Şubat'a kadar açık. TZT / Tel: 0 212 317 77 48
13 Şubat 2002
Çarşamba
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED