T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

ABD'de çok daha ünlü

50 yıldır ABD'de yaşayan Arif Mardin, bugün Amerika'nın önde gelen müzik yapımcıları arasında bulunuyor. Dünyaca ünlü ses sanatçılarıyla çalışan, 7 kez Grammy, 40 kez de platin ve altın plak ödülü alan başarılı aranjör, adı müziğe katkısı olan ünlü isimlerin yer aldığı 'Şöhretler Galerisi'ne yazılı tek Türk aynı zamanda. Mardin'le müzik geçmişini ve başarısının sırrını konuştuk.

1950'li yıllarda eşi Latife Mardin'le aldıkları bursu değerlendirmek üzere Amerika yollarına düşen Arif Mardin bugün ABD'nin en önde gelen müzik yapımcıları arasında yer alıyor. Amerika'nın en ünlü plak şirketlerinden biri olan Atlantic Records Plak Şirketi'nin başkan yardımcılığını yapan Arif Mardin, bugüne kadar 40'ı aşkın platin ve altın plak, 7 Grammy Ödülü kazandı.

Geçen Mayıs ayında, New York'ta Nordoff-Robbins Müzik Tedavi Vakfı' tarafından 'Yılın Adamı' Ödülü'ne layık görülen, Grammy Ödülleri'ni düzenleyen Ulusal Plak Kayıt Akademisi'nin 'Şöhretler Galerisi'nde yerini alan Arif Mardin, Türkiye'nin yurt dışında tanınan en çok tanınan Türk müzik yapımcısı. Meslek hayatında 40 yılına yaklaşan aranjörün birlikte çalıştığı sanatçılar arasında Bette Midler, Roberta Flack, Diana Ross, Ringo Starr, Bee Gees, Barbara Streisand, Dusty Springfield, Modern Jazz Quartet, Brandy, Phil Collins ve Jewel gibi tüm dünyanın yakından tanıdığı starlar bulunuyor.

Ünlü kompozitör bu başarısını yılmadan çalışmasına, azmine ve ona hayatı boyunca yardımcı olan eşi Latife Hanım'a bağlıyor ve şöyle söylüyor:

Sebat ettim, başardım!

"Müziğe olan sevgim, sebat, çok çalışmak, defalarca hayal kırıklığına uğramak ve bundan yılmamak, tekrar ileriye bakabilmek ve en önemlisi eşimin bana hayat boyu verdiği destek, bugünkü başarımın arkasında yatan nedenler. Türkiye'deki rahat yaşamımızı bıraktık, Boston'da tek gözlü bir evin içine girdik. O günlerde eşim Latife'nin büyük desteği oldu. Atlantik Müzik şirketine girdim, işe en alttan başladım. Müzik ve aranjörlük kabiliyetimle şirketin değişik sanatçılarına önce aranjman sonra prodüktörlük yaptım. Küçüklüğümden beri ilgi duyduğum caz müzisyenlerle çalıştım. 1958 yılında çok önemli bir müzik yapımcısı olan Quıncy Jones'tan burs alarak Boston'daki Berklee Müzik Koleji'nde okudum. Quıncy Jones'in bursu ve eşimin büyük desteğiyle ödevlerimi geceleri yaparak okudum."

Arif Mardin, aranjörlük yerine bir müzisyen olarak müziğe devam etmeyi hiç düşünmemiş. Türkiye'deki meslektaşlarının çok başarılı bulan Mardin, şunları söylüyor: "1940'lı, 1950'li yıllarda doğru dürüst müzik yapabilen 10-15 civarında müzisyen vardı. Şimdi çok iyi müzik yapabilen binlerce müzisyen var. Ve hepsi de profesyonel anlamda çalışmalar yapıyor. Türk pop müziğinde patlamalar yaşanmaya başladı. Buradaki müzik stüdyoları, teknik donanım bakımından Avrupa ve Amerika'daki müzik stüdyolarıyla eşit düzeyde."

Meslek yaşamının önemli bir kısmını Amerika'da geçiren Mardin, artık Türkiye'ye geri dönmeyi düşünüyor. Evinin bir bölümünü çalışma odası olarak düzenleten ünlü kompozitör, Türkiye'de ilk etapta Şebnem Ferah'la bir çalışma yapacak. Ünlü aranjör, dünya çapında tanınan Türkler'in genellikle yurt dışında yaşayan Türklerden çıkmasının ise, azınlık psikolojisinin getirdiği 'kendini ispatlama' isteğinden kaynaklandığını ifade ediyor.

Annesinin 10 yaşındayken hediye ettiği Duke Ellington plağıyla caza âşık olan ve her zaman özel bir sevgi besleyen Mardin, caz müziğinin halktan koparak elit bir kesimin müziği haline getirildiğini ifade ediyor.

İbo büyük, Sezen millî hazine

Mardin, cazın dışında hangi türde olursa olsun güzel ve kaliteli bulduğu bütün müzikleri dinlediğini söylüyor: "Ben her türlü müziği dinlerim. Yeter ki samimi olsun. Yapma, sahte unsurlar taşıyan müzikler ilgimi çekmiyor. Birtakım entellüktüellerimiz 'Efendim arabesk dinlenir mi?' diye arabeksi aşağılıyor. Şunu dinlemem bunu dinlemem diye müzik türleri arasında hiçbir ayırım yapmam. Eğer iyi yapılmışsa bir arabeks parçasıyı dinlerim. Müziğin biraz da insanı eğlendirmesi lazım. Mesela İbrahim Tatlıses benim için dünyanın en iyi sanatçıları arasında yer alıyor. Hem Pavorotti'yi hem de onu dinleyebilirim. Millî hazine olarak gördüğüm Sezen'den Edit Piaf'a, Ümmü Gülsüm'den Billy Holiday'e kadar çok çeşitli frekanslarda müzik yapan birçok sanatçıyı dinleyebilirm. Bir de bu yüzyılın modern klasiklerini dinlemeyi seviyorum. Bluuse'a bayılırım. Rock müzik de dinleyebilirim. Ama küfürlü sözler içerdiği için ve rap sanatçılarının kadınlara olan tutumundan dolayı rap müziğini fazla dinlemiyorum."

Bugünlerde imaj kazanıyor

Amerika'da müzik piyasasında bugünlerde yaşanan en büyük sorunun, müzik parçalarının internet aracılığıyla hiçbir bedel ödenmeden dinlenmesi olduğunu belirten Mardin, kolaya kaçmayı tercih eden gençler yüzünden sanatçıların ve plak şirketlerinin hakkının yenilmesinin ABD müzik piyasasının uğraştığı en önemli sorun olduğunu söylüyor. ABD'li müzik çevrelerinin yakından tanıdığı Mardin, Türkiye'de olduğu gibi Amerika'da da medyanın müzik ürünleri üzerindeki yönlendirici etkisinin müzik listelerini belirlediğini ifade ediyor: "Jeniffer Lopez diye bir hanım hiç sesi olmadığı halde, güzelliği ve giydiği kıyafetlerle sembol bir isim oldu. Ama ne kadar dayanır bilemem. Pop müziği dünyasında bu hep öyle olmuştur. Bugünlerde de imaj daha önemli görülüyor."

Türk müziğinin Amerika'da yeterince tanınmadığını kaydeden Mardin, Türk kültürünü orada tanıtabilmek için Türkiye'nin Amerika'daki kültür-sanat faaliyetlerini arttırması gerektiğine işaret ediyor. Eşlerinden ayrılabilirler ondan asla!

Eşlerinden ayrılabilirler ondan asla

"Amerika'da Türkçe plak yapmak çok zor. Amerikalı müzik dinleyicilerinin Türkçe'yi bilmesi lazım. Tarkan, bu sorunu aşarak Türkiye sınırları dışına ulaşmayı başardı" diyen Arif Mardin, bugünlerde hakkında sansasyonel tartışmaların olduğu ünlü popçunun, sahne performansı ve sesiyle dünya çapında bir star olmaya müsait olduğunu belirtiyor. Mardin, tüm dünyanın en iyi bildiği seslelerin aradığı bir aranjör olmasının nedenini şöyle açıklıyor: "Bu sanatçılar zirveye yerleşmek için karşılaştıkları rekabet ortamını aşarak buraya kadar geldiklerine göre, demek ki çok güçlüler. Hem güçlüler, hem de sanat hakkında mutlaka bir fikirleri var. Ben Bette Midler'le veya Barbara Streisand'la çalışırken onların fikirlerine değer veriyorum. Bana 'tempo çok yavaş olmuş' derseler, 'ne de olsa bunlar bir kadın, bu işten ne anlarlar' diye düşünmüyorum. Çünkü onlar böyle şovenist erkek prodüktörlerle vaktinde çalışmışlar. Ve bu tür tutumlar onları çıldırtıyor. Ben hemen 'bu hanım buraya kadar gelmiş. Tecrübesine kulak verelim, işi biraz daha hızlandıralım' diye düşünürüm. Ve onlara 'hakikaten senin dediğin doğruymuş' derim. Hiçbir zaman 'bu nasıl olsa bir kadının fikri' diye onların düşüncelerini küçümsememişimdir. Hürmet ettiğim için, hürmet görüyorum. Geçen aylarda aldığım bir ödül töreninde, Bette Midler benim hakkımda bir konuşma yapmıştı. Orada katılımcılara hitaben, benim için 'Eşimden ayrılabilirim ama prodüktörümden asla!' demişti. Benim bu sanatçılarla başarılı bir şekilde uyum gösterebilmemin sırrı budur."

 
Boğaziçi'nde festival
Yurtiçinden ve yurt dışından birçok yetkin müzisyenin katılımıyla gerçekleşecek IV. Uluslararası Boğaziçi Festivali bu akşam başlıyor. 10 gün sürecek festival saat 21:30'da Cemil Topuzlu'da Abhazya Devlet Folk Dansları ve Şarkıları Topluluğu Sharatyn'ın gösterisiyle başlayacak. Üstün profesyonel becerileri ve sahnede canlı bir Abhaz imajı sağlayan orijinal uygulama ustalığı sergileyen Sharatyn gösterisini yarın akşam da aynı saatte tekrarlayacak. Festival 21 Haziran akşamı Fahir Atakoğlu Group'un Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda vereceği konserle devam edecek. Geçen yıl 30 bin sanatseverin takip ettiği festivalin bu yılki etkinlikleri arasında Yıldız Sarayı'nda "Saraydan Kız Kaçırma" ve Açıkhava'da flamenko gösterileri de bulunuyor.
Yağmurda serçeler
Bursa'da yayınlanan edebiyat dergisi Çığrık, bu sayısında Mustafa Kutlu'yla öykü eksenli bir söyleşi yapılıyor. H. Sabri Çeliktaş'ın 'Üç Yaprak', Zekeriya Şener'in 'Sabıkalı Kuşlar', Coşkun Ağra'nın 'Sinek', Firdevs Çakmak'ın 'Yol Hikayesi' adlı yazıları bu sayının öykülerini oluşturuyor. T. Adorno'nun 1991'de yayınlanan eserinin 'Kültür Endüstrisi'ni Yeniden Düşünmek' adlı bölümünün tercümesi ve Hatice Özgedik'in 'Türkiye'de müzik alınanda neler yapılmalı?' sorusuna yanıt aradığı yazısı, derginin kültür-sanat sorgulamasını oluşturuyor. Nihat Uzun, 'Ge(N)çti Zaman' adlı yazısında çocukluk günlerinin İstanbul'unu anlatıyor:
Tel: 0224-220 23 33

Anadolu'da edebiyat
16 yıldır yayın hayatında olan "Güneysu" Anadolu dergilerinin bir bir kapandığı bu dönemde ayakta kalma çabası içinde. Kendilerini Anadolu'da açan kırçiçeklerine benzeten kültür-sanat-edebiyat dergisi "Yeni Güneysu" vefalı okuyucuları sayesinde solmadan ayakta kalmaya devam etse de, yayın hayatına bir süre ara verme tehlikesiyle karşı karşıya. Üç ayda bir çıkan derginin son sayısında yine birçok şiir ve çeşitli yazılar yer alıyor. Oğuz Adem Selçuk'un 'Mehmet Akif'in Beşeri Cephesi', Durdu Şahin'in 'Kadın Üzerine Birkaç Söz' isimli yazıları ve Ömer Muhtar'ın 'Kefen', Zeynep Üstüner'in 'Kardelenler Açarken' isimli hikayeleri yer alan bazı yazılar. Tel: 0328 814 92 32
19 Haziran 2001
Salı
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED