T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tarihî kırılma

Birleşmiş Milletler görevlileri Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olup olmadığı konusunda ne yönde rapor verirse versin Amerika'nın bildiğini okuyacağı artık tartışılmıyor bile. Zaten Soğuk Savaş sonrasında ABD'nin giriştiği tüm uluslararası operasyonlarda BM'yi devre dışı bırakan eğilimi gözönüne alındığında bu tutumun kuramsal ve kurumsal alt yapısının çok önceden oluşturulduğunu görürler. BM devre dışı bırakarak NATO gibi operasyonel anlamda daha fonksiyonel(!) kurumları devreye sokması uluslararası ilişkilerde 1. Körfez savaşından sonra devreye giren bir süreçti. Zamanla ABD uluslararası kurumlar yerine kendi inisiyatifindeki kurumları çalıştırarak küresel politikalar geliştirdi, askeri operasyonlarını bu kurumlar üzerinden yürüttü. Bir tür BM'i işlevsizleştirme eğilimi başladı.

Amerika'nın Irak'a saldırmaya hazırlanırken BM raporlarını bekliyor olmasının, bu kuruma tekrar hukuki işlevsellik kazandırmaya yönelik olmadığı açıkça bellidir. Bunun gerekçesi Körfez Savaşı'ndaki şartlara göre belirleyici olmasa da daha güçlü olarak ağırlık koyma potansiyeli olan güçlerin elindeki hukuki gerekçeleri almak olabilir. Almanya'nın maddi yardımda bulunmayacağını açıklaması bu anlam okunmalıdır. Geriye kalan işlemin tamamlanması için gerekli zamanın kazınılmasıdır. BM denetçilerin işlevi bundan ileriye gitmeyecek.

Bir Haçlı senaryosu

Belirsiz bir gelecekte dünyanın herhangi bir yerinde bir meraklı ademoğlu bu satırları okuyunca muhtemelen şunları düşünecektir: Bu yazının yazarı adım adım gelmekte olan savaş alanına çok uzakta, dünyanın başka bir köşesinde yaşamaktadır. Okuyucuları da savaş bölgesiyle coğrafi, tarihi, stratejik, kültürel ilişkileri olmayan tümüyle farklı bir ülkenin insanlarıdır. Bu savaştan ne kendileri zarar görme ihtimalleri vardır ne de olumlu-olumsuz bir tepki göstermelerini gerektirmeyecek kadar farklı dünyalara aittirler. Belki insani gerekçelerle savaşa karşı çıkma ihtimalleri olsa da bu insanlar açısından Ortadoğu denilen topraklarda ortaya çıkacak olan savaşın acı sonuçları ilgilenmeye değmeyecek kadar tali bir konu…

Kurgumuzu tersinden kurarak farklı bir 'okuma' yapalım. Yaşadığımız zaman diliminden çok uzak bir geçmişte gelecek senaryoları ile ilgilenen bir 'futurist' Ortadoğu'da Miladi 2002 yılı itibariyle bir savaş senaryosu hazırlasaydı bölgedeki aktörlerin muhtemel tavırlarını nasıl kurgulardı? Anadolu denilen kıtada yaşayan Türkler'in Müslümanlar'ın egemen oldukları topraklara saldıran Haçlı dalgaları karşısındaki tutumlarını düşünürdü ilkin. Yüzlerce yıl dalgalar halinde gelen Haçlı ordularına karşı Ortadoğu'yu, İslam'ın merkezi coğrafyasını savunan Türkler hâlâ Önasya'da vardılar. Hatta bu savaş senaryosundan 80 yıl öncesine kadar bu coğrafyayı, kendi sınırlarına dahil olan bu toprakları aynı Haçlılar'ın torunlarına karşı savunmak için çöllerde kanlarını asfalt yapmışlardı. Bin yıllık tarihi, kültürel, coğrafi birliktelik bazı formel değişikliklere uğrasa da canlıydı. Ulusal birimlerle birbirinden ayrılmış olsalar da aynı kültürün, aynı medeniyetin çocuklarıydılar.

Bu verili değerler ışığında gelecek senaryosu hazırlayan futurist işinin kolay olduğunu düşünecektir. Aynı Türkler aynı coğrafyada varlıklarını sürdürdüklerine göre yine Haçlılar'a karşı koymaları beklenirdi. Modern zamanların Haçlı seferine karşı Türkler bir kez daha tarihi misyonlarını yerine getirecekti. Bu senaryoda hiç akla gelmeyecek kurgu Türkler'in 80 yıl önce çekildikleri topraklara Haçlılar'la birlikte geri dönmeleri olabilirdi. Hem de Haçlılar adına savaşarak, Haçlılar'ın çıkarlarına alet olarak kardeşlerine karşı savaşarak. Tarihin hiçbir döneminde böylesi bir kâbus senaryosu hazırlamaya hiçbir karamsar hayal gücü cesaret edemez.

Bu senaryo olsa olsa fantastik bir bilim kurgu filminin korku sahnesi olabilirdi. Tarihten kaçışı simgeleyen sinematografik bir kurgu…

Ne yazık ki, işimiz bilim kurgu filminde savaş sahnesine uygun bir senaryo yazmak değil.

Şu an tarihe dönmek, güncele dönmek, gerçeğe dönmek vaktidir. Tarihi olanla güncel olanın, gerçekle idealin biri biriyle bu denli ilişkili olduğu eşine az rastlanır bir zaman diliminden geçiyoruz. Bu toplum tarihine, kendi gerçeğine ve idealine dönmek zorunda ve bunlardan hiç biri diğerinin yerine ikame olunamayacak kadar varlık bağıyla bağlı bulunuyor.

Türkiye Haçlılar'la birlikte bölgeye dönüşün tarihî sorumluluğunu kaldıramaz. Bu tarihî bir kırılma olur. Hiçbir insanî, tarihî, stratejik gerekçesi olamaz Haçlılar'la birlikte katliam suçu işlemenin.

Duyarlı bombalar

Amerika Birleşik Devletleri savaş sırasında tarihî eserlerin tahrip olmaması için harita hazırlıyor, Reuters'ten geçen son haber böyleydi. Böylece tarihî eserler akıllı füzelerin yanlış hedef kurbanı olmaktan kurtulmuş olacaklar. Amerika üstün Batılı değerlerin, medeni dünyanın temsilcisi olarak tarihe karşı sorumluluğun yerine getirmiş olacak.

Tarihe karşı sahte sorumluluk duygusu ile tarih bilincinin, tarih karşısında yükümlülük duymanın ayrıldığı nokta Türkiye'nin alacağı tavırda düğümleniyor. Esas soru, Türkiye'nin tarihi yükümlülüğü yerine getirip getirmeyeceğidir. Bu ülkede yaşayan insanları bu ülkede yaşama hakkını veren de bu tarihî sorumluluk bilincidir.

Amerika'nın taşıdığı 'tarih hassasiyeti' gibi bir lüksü bu yok bu ülkede yaşayanların.


24 Aralık 2002
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED