T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Özel teşebbüste başörtüsü"ne devam...

Birkaç gün önce bu sütunda Fransa çıkışlı bir "başörtüsü" haberini değerlendirmeye çalışmıştım. Kısaca hatırlatacak olursam: "Dalila", bir özel kuruluşta işbaşı yapmış "başörtülü" bir elemandır. Şirket yönetimi "Dalila"yı bir yıl kadar sonra başka bir göreve getirir. Bu yeni görev müşterilerle çok daha fazla yüzyüze gelinen bir görevdir. Şirket yönetimi bunun üzerine, şirketin "imajını" zedelediği gerekçesiyle "Dalila"dan başörtüsünü çıkarmasını ister. Genç kadın bu isteği kabul etmeyince, işten çıkarılır. Ancak "Dalila" pes etmez ve İş Mahkemesi'ne başvurur. Mahkeme kararı "Dalila" lehinedir; şirket yönetiminin davranışını "ayrımcılık" olarak değerlendirip, çalışan görevine iade edilmiştir.

Belki hatırlıyorsunuzdur; bu hikayeyi aktardıktan sonra sözü Türkiye'ye getirmiş ve "başörtüsü" konusunda ortaya çıkabilecek sorunlara ilişkin olarak "kamusal alan"dan başkasını tanımayan ülkemizde de benzer durumların yaşanıp yaşanmadığını sormuştum. "Başörtüsü"ne açık olduğu söylenen "özel sektör" acaba gerçekten böyle miydi? Eğer öyleyse, mesela, "Anadolu Finans" şubeleri dışında kalan banka şubelerinde "başörtülü" elemanlarla niçin hiç karşılaşmıyorduk? "Özel sektör"de faaliyet gösteren kuruluşlar da, eğer isterlerse, zedelenmesi muhtemel "imajlarını" gerekçe göstererek kılık kıyafet yönetmeliği uygulayabilirler miydi? İşte böyle birkaç soru da sormuştum.

Bu yazı birkaçı özellikle önemli epeyce mektup almama neden oldu. Bir eski milletvekili bana "bilgisayar kursları"nda karşılaştığı "başörtüsü yasağı"nı hatırlattı. Bir başkası "sürücü kursları"nda karşılaşılan benzer sahneleri. Çok haklıydılar tabii ki; söylenen örnekleri bildiğim (ve üzerine galiba yazdığım) halde, "Dalila"nın hikayesini aktardığım yazıya sokmayı unutmuştum. Bildiğiniz gibi, sözü edilen bu ve benzer kurslar Milli Eğitim Bakanlığı'nın denetimi altında olduğundan, tabelalarında "özel" yazsa da tam olarak "özel teşebbüs" alanına girmiyor. Ancak çok "kurnaz" bir düzenleme sonucu bu "özel" kursların kapısı "başörtülü" kursiyerlere kapanınca, başörtülülerin bu kursları tamamlayarak "özel teşebbüs"te iş aramaları ve dolayısıyla ortaya yeni bir problem çıkarmaları da imkansızlaşıyor! Görüyorsunuz ne hoş bir sistem: "Özel kurs" yolu kapalı olduğu için "Başörtülü" olarak "bilgisayar"ın başına geçmek mümkün değil; ama bakın öte yanda pekçok işyeri ilanlarla ayda 300 milyona "birinci sınıf makinacılar" arıyor... Orada "yönetmelik" ve "ayrımcılık" yok; ister baş açık, ister başörtülü, sadece sen karar veriyorsun, canın nasıl isterse... Ayda 300 milyon.

Önemli mektuplardan birisi de Suat Bey'den gelmişti. Gecikmeden bir mektup da ben ona yolladım. Sonra bir mektup daha geldi. Suat Bey, "Bence özel sektör dışa dönük elemanlarını kendi imajına uygun belirleyebilmelidir" diyor ve Paris İş Mahkemesi'nin kararına katılmıyordu. Fakat yanlış anlamayın, Suat Bey özel sektöre böyle bir hak tanırken, başörtülü/başörtüsüz ayrımı yapmıyor; o mesela "Tekbir" mağazalarında da işverenin benimsediği imaja uygun eleman çalıştırabileceğini söylüyor. Suat Bey'in bu çerçevede çok güzel ifade ettiği asıl tezi şöyle: "Demokrasi insanların kendilerini rahat hissedebilecekleri mekanların olmasıdır bir anlamda." Yani müşteriler gibi çalışanlar ve işverenler de tercih ettikleri "imaj"a uygun mekanlar seçebilir ve düzenleyebilirler.

Bu görüşe katılmadığımı söylememe gerek yok sanırım. Bana göre, aynen "Dalila"nın hikayesinde olduğu gibi, Suat Bey'in adını verdiği mağazalarda da "İş Hukuku"nun "imaj"a yenik düşmesini kabul edemeyiz. Bir işyerinin bir elemanının işine ne "başörtülüdür" ne de "başı açıktır" diye son vermesi kabul edilebilir. Patronun işyerine kazandırmaya çalıştığı "imaj" şöyle de olsa böyle de olsa, o işyerinde çalışanların hak ve hukukunun önüne geçemez. İşten çıkarılan "başörtülü" ya da "başı açık", burada hiç mi hiç farketmez. Dolayısıyla, demokrasinin "insanların kendilerini rahat hissedecekleri mekanların" varlığına imkan tanıma özelliği, "Herkes mekanını rahat edeceği tarzda yaratsın" şeklinde yorumlanamaz. Eğer "ev"den, "yuva"dan söz ediyorsak o başka tabii...

Sonuç olarak, "kamusal alan" kavramının bizde olduğu gibi "yasaklayıcı" değil de "özgürleştirici" bir tarzda yorumlanarak içine "özel sektör"ün de katılarak genişletilmesi konusu daha bizi çok uğraştıracağa benzer...


24 Aralık 2002
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED