T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Statüko Partisi Genel Başkanı ve Anamuhalefet lideri Sezer!..

Cumhurbaşkanı Sezer'in bahtı en başından beri muhalefetten yana açık oldu. Köşke adım attığı andan itibaren, "kırmızı ışık" ve "tek başına alışveriş" ritüelleri hariç, hep surat asıklığının ve gelişmeye direncin sembolü oldu. Bulunduğu makamı siyasetten arındırmak adına, siyaseti bütün unsurları ve avantajlarıyla Çankaya'dan kovaladı. Kamuoyu onun, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve gelişmesi; esnekleşmesi, rahatlaması yönünde katalizörlüğünü beklerken Sezer, varlığını muhafaza etmenin tek yolu olarak gördüğü "kanun adamı kimliği"ne giderek daha fazla sarılmaya başladı. Her türlü demokratik girişimin karşısında durup, statükonun yanında saf tutarak "tarafsızlık" özelliğini de kaybetti. Sonuçta, Cumhurbaşkanlığı profilinden geriye, tatsız tuzsuz bir tek parti hukukçusu kimliği kalıverdi.

Aslında, Türkiye'yi tarihinin en büyük ekonomik krizine duçar eden Şubat 2001 MGK'sında gerilimi tetikleyen de Sezer'di. Hükümete karşı öfkesini, sonucunu hesaplayamadığı bir refleksle patlatmış ve bu patlama, her Türk vatandaşının bir gecede yarı yarıya fakirleşmesiyle sonuçlanan tarihî krizi ateşlemişti. Ama, dönemin hükümetinin kamuoyu tarafından hiç sevilmemesi ve Sezer'in de henüz yolun başında olması, krizin faturasının ona çıkmasını önledi. Ecevit-Bahçeli-Yılmaz üçlüsü, bu faturayı 3 Kasım'da tasfiye olarak ödedi...

Belki bu tasfiye, belki de seçim sonuçlarından kendine vehmettiği vazife; belki ikisi birden, Sezer'in şimdi daha da rahat davranmasını sağlıyor.

Bu rahatlıktan olacak, bugün o dönemdekinden daha tehlikeli bir oyunun aktörü olduğunu farkedemiyor.

Cumhurbaşkanı, seçim öncesinden beri hazzetmediğini her fırsatta gösterdiği Tayyip Erdoğan ve Ak Parti'nin, bu ülkede yasama ve yürütme gücünün sahibi olduğunu; bu siyasetin önüne set koymanın hem beyhude hem de Türkiye'nin içinde bulunduğu bataktan çıkmayı geciktiren bir çaba olduğu görmezden geliyor. Bir haftadır esmeye başlayan ve gücünü meşru değil derin siyasetten alan muhalefetin lideri olmayı; bütün siyasal ve toplumsal renkleriyle "Türkiye'nin Cumhurbaşkanı" olmaya tercih ediyor. Bu konumu o kadar derinleşti ki, Sezer'in birkaç aydır sergilediği tavır ve davranışı bir ana muhalefet liderinden ayıran tek bir malzeme bulunmuyor. Sezer'in pozisyonu, içine CHP'yi de alan ve zaman zaman bu partinin doğal liderliği görüntüsü veren, bir "laik, Atatürtçü muhalefet cephesi" liderliğine doğru sürükleniyor. Meclis'te şekillenen millet iradesine karşı, Çankaya sırtlarında toparlanan bir "statüko" koalisyonu...

Çoktandır kabuğunda yaşayan YÖK Başkanı'nın, rektörlerin, bürokrasinin hassas noktalarının aktif hale geçmesi; hatta Kubilay'ı anma törenlerinin bir gövde gösterisine dönüşmesi dahi bu koalisyonun siyasal faaliyetlerinden sayılmalıdır.

Bundan dolayıdır ki, Erdoğan'ın ve benzer durumdakilerin milletvekili seçilmesini sağlayacak 76 ve 78. madde değişikliğinin veto edilmesi hukukun üstünlüğüne matuf değil, seçimde sandığın dibini boylayan "statüko"nun başını kaldırmasına dair bir tecelliden ibarettir.

Cumhurbaşkanı "kişiye özel" bir düzenlemeyi değil, basbayağı Erdoğan'ın gelişini yani seçim sonuçlarının tahakkukunu engellemeye çalışmıştır. Sezer, Erdoğan'ın bir an önce başbakan olmasının gereğine ve önünün açılmasının demokratik hak olduğuna inanmıyorsa, bunu iki nedeni olabilir. Ya başında bulunduğu ülkeye yabancılaşmıştır ya da Erdoğan'a karşı her halükarda ortaya çıkan bir kin taşımaktadır.

Aksi düşünülemez zira hukuk, "tek parti" mantığıyla yorumlansa bile, 3 Kasım'da sandıktan çıkan mesaja bu kadar bigane kalınamazdı.

Meclis Anayasa Komisyonu dün, Çankaya'nın reddettiği değişikliği Ak Parti ve CHP oylarıyla bir kez daha ve aynen kabul etmiştir. Şimdi Sezer'in de bu durumu vesile sayıp, içine düştüğü sevimsiz durumu farkederek, zararın hangi noktasındaysa oradan kâra dönmesi gerekmektedir.

Vakit kalmamıştır. Ekonomik kriz, Irak Savaşı ve Kıbrıs gibi konular; Türkiye'nin demokratik yönelimi Çankaya için bir anlam ve öncelik ifade ediyorsa bunun belli edilmesi şarttır.

Ülke yönetimini kilitleyen, "sorumsuz sorumluluk" artık örtbas edilemez. Ayrıca, direnmeye devam ederse, halkın Şubat krizinde gösterdiği tolerans bu kez kendisinden esirgenebilir...


24 Aralık 2002
Salı
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED