AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Cumhuriyet ifşa ediyor:
"Kobaş'ın 'AB İçin Gençlik Girişimi' üyesi olduğu ortaya çıktı"

Ne kadar yazık, ne kadar üzücü.... Adı Cumhuriyet olan bir gazete, 19 Mayıs kutlamalarının bundan böyle farklı yapılmasını isteyen bir öğrenci forumunun sözcülüğünü üstlenen bir öğrenciyi "Bakın, kendisi aynı zamanda 'AB İçin Gençlik Girişimi'nin de üyesiymiş, ne mal olduğu açığa çıktı!" dercesine ifşa ediyor... Ne kadar yazık, ne kadar üzücü... Görüyorsunuz; gazete "cumhuriyet düşmanları"nın izini bir hafiye titizliğiyle sürmekte!

Biz Cumhuriyet'in bu yayınını çok mu çok "uygunsuz" bir yayın olarak değerlendirdik. Gazetenin mevcut hükümetten hiç hazzetmemesini anlayabiliriz, gazetenin mevcut Milli Eğitim Bakanı'ndan hiç hazzetmemesini de anlayabiliriz. Ama ya gençler? Bir gazete, kenarda beklemeyip kendilerini (yani "gençliği") doğrudan ilgilendiren bir konuda keyfini kaçıran bir girişimde bulundular diye bir grup genci doğrudan karşısına alır mı? Ne "münasebetsiz" bir yayındır bu....

Cumhuriyet (21 Mayıs) hızını alamamış olacak ki, "19 Mayıs karşıtları" konusunu işlemeye devam ediyor. "19 Mayıs karşıtları Çelik destekli" başlıklı haberde, 19 Mayıs'ta TBMM'de düzenlenen toplantıda Gençlik Bayramı kutlama tarzının artık gününü doldurduğunu açıklayan "Buluşma Forumu" içinde yer alan gençlerin yıllardır Milli Eğitim Bakanı Çelik ile ilişkide olduğu açıklanıyor! Çünkü "Buluşma Forumu" sözcüsü Tuba Kobaş, forumun 4 yıldır çeşitli illerde Hüseyin Çelik'in desteğiyle gerçekleştirildiğini açıklamış. Nitekim ilk forum da, Çelik'in seçim bölgesi olan Van'da düzenlenmiş...

Evet işte size deliller.... Bakın görüyorsunuz, "Buluşma Forumu" çatısı altında biraraya gelen üniversiteli gençler işin ta başından beri "Çelik destekli"! "19 Mayıs karşıtları"nın niyetleri daha iyi anlaşıldı....

Cumhuriyet gazetesinin Tuba Kobaş'ın "adli sicili"ni açıklaması da bu çerçeveye sığdırılmış. Dikkatli okuyun, çok komik bir metin:

"Öte yandan 'Buluşma Forumu'ndan gençlerin sözcülüğünü üstlenen Tuba Kobaş'ın 'AB İçin Gençlik Girişimi' üyesi olduğu ortaya çıktı. Kobaş, Sabancı Üniversitesi'nde geçen yıl sonunda 'Avrupa Birliği İçin Bir Gün Şenliği'nin düzenleyicileri arasında yer aldı. Kobaş ve arkadaşları, 'Türkiye'nin AB üyeliğine destek olmak için Avrupa'ya 1 milyon kartpostal yağmuru' kampanyasının da öncülüğünü yürütmüşlerdi."(!)

Görüyorsunuz, Kobaş ve arkadaşları da çok ileri gitmişler yani....

Durun bitmedi.... "Tarihte Kobaş meselesi" olarak niteleyebileceğimiz bu "skandal"a Cumhuriyet'in en tecrübeli yazarlarından Cüneyt Arcayürek de değiniyor. Arcayürek, sözü Kobaş'a getirmeden Deniz Çiçek'ten söz ediyor. Deniz Çiçek kim mi? TBMM'de gerçekleşen toplantıda bildirgeyi okuyan öğrenci. Arcayürek, Deniz Çiçek hakkında bakın ne diyor: "Sabancı Üniversitesi'nden Deniz Çiçek'in oku diye eline verilen yazılı metin; ikinci cumhuriyetçileri keyiflendirecek, yenilik arayan bir yığın budalaya malzeme teşkil edecek satırlar içeriyor."(!) Dikkat edin; Arcayürek, "oku diye eline verilen yazılı metin" diyor. Yani bu tecrübeli yazarımıza göre, Deniz Çiçek ya da bir başka öğrenci bu tür etkinliklerde olsa olsa birer "maşa" olabilir ancak! "İkinci cumhuriyetçiler" karalıyor, Deniz Çiçek "oku diye eline verilen metni" okuyor! Tecrübeli (ne demekse!) gazeteci bu keşfinde bayağı ısrarlı da: "Anlaşılan; arkasından itenler, o ve arkadaşları yok militarize, yok otoriter devlet anlayışı, yok korkutucu hazır kıtalar gibi çarpıcı ama eski moda laflarla AB pazarında pay kapma peşinde."(!)

Arcayürek'in bu ilginç mi ilginç yazısında şöyle bir cümle de var: "Koskoca Eğitim Bakanı salla başını molla desinler hesabı öğrenciler gibi düşünüyor."(!)

Doğrusu bu cümle de çok hoşumuza gitti... "Öğrenciler gibi düşünen" koskoca bir Eğitim Bakanı? Yazar haksız mı, görülmüş şey midir?! (Bu cümlenin "salla başını molla desinler" faslını, ne işe yaradığını anlamadığımız için geçiyoruz!)

İşte böyle.... Ülkemizin demirbaş krizlerinden birisi olan "19 Mayıs krizi" bakalım seneye nasıl yaşanacak? (K.B.)

Cumhuriyet'in ayıbını Hürriyet telafi etti

"TBMM'de dile getirdikleri 19 Mayıs törenlerinin stadyumlardan çıkarılması ve basmakalıp hareketlerin değişmesi önerisiyle şimşekleri üzerine çeken üniversiteliler" diye tanımlanıyorlar Hürriyet'in haberinde... Buluşma Forumu üyesi gençler, "alet olma" suçlamasına üzüldüklerini belirtiyorlar, "Üniversiteliyiz diye maşa mı olmamız lazım" diye soruyorlar?

Bizim tıpkı o gençler gibi düşündüğümüzü biliyorsunuz, Hürriyet'in onların görüşlerine hem de sürmanşetten yer vermesi, bu nedenle bizi çok mutlu etti. Ama biz burada asıl Hürriyet'in gazetecilik açısından çok doğru bir iş yaptığının üzerinde duracağız...

Düşünün, bir grup genç çıkıp birtakım laflar ediyor ve somut bir öneri getiriyor. Öneri, beğenenin de beğenmeyenin de ilgisini ve tepkisini çektiğine göre, önemli. E, bu durumda, durun bakalım bunlar tam ne demek istiyor, bir bildirinin sınırlı imkânlarının ötesinde onlara söz versek acaba başka neler diyecekler, diye merak edilmez mi? Hani gazetecilik "merak" mesleğiydi? Ortaya atılan görüşlere katılıp katılmadığınızın hiç önemi yok. Diyelim katılmıyorsunuz, bu durumda da sırf "teşhir" amacıyla, aslında onların ne kadar "sığ", görüşlerinin de ne kadar "sapıkça" olduğunu okurlarınıza göstermek için yaparsınız bunu. Mesela Cumhuriyet, ilk günden tek yanlı bombardımana girişeceğine (ayrıntılar için bu yazının bitişiğine göz atabilirsiniz), "Cumhuriyet değerleri" ile donanmış bir muhabirini onlarla röportaja gönderebilirdi... Ya da daha iyisi, "Koca bakanın öğrencilerle aynı şeyi düşünmesini" bir türlü anlayamayan köşe yazarına yaptırabilirdi bu işi...

Cumhuriyet öyle yapsaydı, mesela "Bunlar zaten dört yıldır Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'le temas halinde"yi haber diye sunmaya kalkıp komik duruma düşmezdi.

Buluşma Platformu temsilcisi gençlerin Hürriyet gazetesi muhabiri Ayten Serin'e söyledikleri, Cumhuriyet'in "ortaya çıkardığı" bu ayıplı "sıcak temas" öyküsü de dahil olmak üzere birçok iddia ve tek yanlı bombardımana cevap niteliğinde...

Hürriyet muhabiri, gençlerin anlattıklarını dinledikten sonra "temas"ın öyküsünü şöyle toparlamış:

"Buluşma Forumu'nun Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ile tanışması ise üç yıl öncesine uzanıyor. Gençler, Van'daki toplantı öncesinde şehrin tüm milletvekillerine mektup yazdıklarını, sadece dönemin DYP milletvekili Çelik'ten cevap aldıklarını söylüyorlar. Çelik, o tarihten beri Buluşma Forumu'nun tüm etkinliklerine çağrılmış."

Son sözler Buluşma Forumu temsilcilerinin olsun:

Yıldıray Oğur: "Bugün, nasıl artık kimse Charlie Chaplin filmi izlemiyor Matrix izliyorsa, törenlerde protokoldekilerden başka kimse bu törenleri izlemiyor. Gençler 19 Mayıs'ta o hareketleri yapmayıp başka bir şey yapınca, sistem sistem tehlikeye girecekse bu sistem zaten sakat demektir."

Tuba Kobaş: "Meclis'te salon almak için dişimizle, tırnağımızla uğraştık. Hatta 'Yurtta Statüko Cihanda İmparatorluk' başlığını koyduğumuz bir panelin adını 'Savaş Sonrası Değişen Dengeler ve Yükselen İçe Kapanmacı Dalga' diye değiştirerek programımızı TBMM'ye kabul ettirebildik. Mesajımız Meclis'te verildiği için bu kadar yankı buldu, yoksa AKP iktidarda olduğu için değil. O toplantıya CHP de çağrıldı ama onlardan kimse gelmedi."

Yıldıray Oğur: "Bu törenlerde gençlerin kaldırdıkları tabeladan bir farkı yok. Ne yazdıklarını göremiyorlar bile. Ya da gençler, yapılan koreografide bir P harfinin ucu oluyorlar. Sadece protokol tribününe yönelikler. Yapılanlar askeri idman gibidir, ayakları uymadı diye azarlanırlar. Müthiş bir hamaset var. Biz siviliz, böyle şeyler yapmak zorunda değiliz." (A.G.)

Abbas Güçlü: Üç yıl önce, üç yıl sonra....

Milliyet'ten Abbas Güçlü (hep söylendiği gibi "eğer yanılmıyorsak"!) "Türk basını"nda özel olarak eğitim/öğretim işleriyle uğraşan tek gazeteci. Hatırlarsınız, eskiden gazetesinde bir tam sayfası bile vardı. Milliyet'in bir zamanlar olumlu bir özelliği olan bu uygulamaya nedense son verildi. Zaten dikkat ederseniz, tuhaf bir biçimde, eğitim/öğretim işlerinin ülkede ve dünyada önemi arttıkça gazetelerimiz bu işten giderek sarf-ı nazar etmeye başladı!

Neyse... Son günlerin hararetli "19 Mayıs kutlamaları" meselesi tartışmasına doğal olarak, bir eğitim/öğretim yazarı olarak Güçlü de katıldı. Güçlü'nün 21 Mayıs 2003 tarihli (bu tarihi aklınızda tutun!) "Bayramlar da batmaya başladı" başlıklı yazısı, daha başlığından besbelli olduğu gibi, "19 Mayıs kutlamaları"ndan şikayetçi olan "Buluşma Forumu" çatısı altındaki gençleri yerden yere vuruyordu! Mesela şu cümlelere bakın: "Ellenmedik bir bayramlarımız kalmıştı, hızlı bakanımız onlara da el attı. Modası geçmiş, hamaset dolu, militarize gösteriler bitmeli diye fetva vermiş. 45 farklı üniversiteyi temsil ettiğini ileri süren gençler ise 19 Mayıs'ın otoriter devlet zihniyetini yansıttığını buyurmuşlar. Helal olsun onlara da, bakanlarına da." Güçlü, söz konusu foruma katılan öğrencilerin temsil kabiliyetlerini de şöyle değerlendiriyor: "Öğrencilerin çoğu da Sabancı Üniversitesi'nden. Geriye kalanlar da üniversitelerin seçilmiş temsilcileri değil, bireysel katılımcılar."

Güçlü, "Buluşma Forumu"nun kendisinin de katıldığı önceki toplantılarına hakim olan havayı da şöyle özetlemiş: "Gerçekten özgür bir ortam söz konusu. Herkes kafası estiğinde konuşuyor. (...) Hayatında tek çivi çakmamış öğrenciler, ortaya çıkıp gazeteleri de, ülkeyi de, dünyayı da biz yönetelim noktasına geliyor, tüm değerleri yerle bir edebiliyorlardı."

Ve nihayet bu gençlere yönelik bir temenni: "Umarım başları ağrımaz." (Ne demekse?)

Eveeet.... Buraya kadar Abbas Güçlü'nün "Buluşma Forumu"na ilişkin 21 Mayıs 2003 tarihli yazısını gözden geçirdik. İsterseniz şimdi de, Abbas Güçlü'nün 21 Mayıs 2000'de, yani tamı tamına 3 yıl önce (ne tesadüf!) yine "Buluşma Forumu" üzerine yayınladığı bir başka yazısına göz atalım:

Üç yıl önceki yazı daha başlığından itibaren bambaşka bir ruh halini yansıtıyor: "Gençliğin Van ateşi". (Hatırlıyorsunuz, bu başlık üç yıllık bir "gelişme" sonucunda "Bayramlar da batmaya başladı"ya dönüşmüştü!) Güçlü, tam üç yıl önce karşılaştığı gençlikten o derece umutlu ki, bakın neler diyor: "Tanıklığını yaptığımız son sürpriz, Van'da gerçekleşiyor. Türkiye'nin dört bir yanından gelen üniversite temsilcileri, kavgasız döğüşsüz, ön yargısız ve hiçbir politik görüşün etkisi altında kalmaksızın Türkiye'nin geleceğini tartışıyor." (Hatırlıyorsunuz, üç yıl sonraki yazıda katılımcılar "üniversite temsilcileri" değildi!) Bitmedi, üç yıl önce toplanan "Buluşma Forumu" üzerine söylenecek daha çok övgü var: "İdeolojik dayatmalardan uzak, aklın mantığın gelişimin egemen olduğu toplantılarda eminim ki daha pek çok farklı görüşler ortaya konacak. Bu yüzden yarın açıklanacak olan sonuç bildirgesini dört gözle bekliyorum. Yine eminim ki çok şaşırtıcı noktalar olacak tıpkı açılışta olduğu gibi. (...) Öğrencilerle gündüz programlı toplantıların yanısıra gece geç saatlere kadar süren sohbetler yaptık. Kafaları projelerle dolu. Heyecan içindeler, samimiler, gayretliler." (Hatırlıyorsunuz, üç yıl sonraki yazıda öğrenciler "Hayatında tek çivi çakmadan" her konuda gevezelik ediyorlardı!)

Ancak herkes gibi Güçlü'nün hakkını da teslim edelim. Güçlü bu üç yıl önceki yazısında da, o günlerin Van toplantısında da dile getirilen şu malum "19 Mayıs kutlamaları" eleştirisine sıcak bakmamış. Güçlü o gün dile getirilen bu öneriyi o zaman da tutmamış; ama o zaman tepkisini bakın ne kadar hoşgörülü bir biçimde yansıtmış: "Ama müthiş derecede deneyimsizler."

Ayrıca Güçlü, bu ölçülü eleştirisinden hemen sonra "Buluşma Forumu" çatısı altında biraraya gelen gençleri göklere çıkarmayı yine unutmamış: "Özetin özeti gençler kıpır kıpır, hepsinin yüreği de Türkiye ve insan sevgisiyle dopdolu. Bırakalım konuşsunlar bırakalım yapsınlar. Yasakçı zihniyet hep başkalarının ekmeğine yağ sürdü, bu kez tuzağa düşmeyelim." (!)

Abbas Güçlü haklı: "Düşmeyelim."(!) (K.B.)

NOT. Yanlış anlaşılmasın, sabah akşam Abbas Güçlü okuyup yazılarını arşivliyor değiliz. Üç yıl önce Güçlü'nün övgüyle söz ettiği gençler, sağolsunlar, üşenmeyip postalamışlar bize. Yeri gelmişken onlara da teşekkürler...

'Bölük Dur!"

Milliyet'ten Melih Aşık, emekli orgeneral ve Akşam yazarı Kemal Yavuz'un "askeri müdahale" konusunu ele aldığı yazısının önemli bir bölümünü "Açık Pencere" adlı köşesine misafir etmiş. İşte Yavuz'un yazısından bazı bölümler:

"İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi, TSK'nin, sadece dıştan gelen tehdit ve saldırılara karşı değil, aynı zamanda ve kimi zaman bundan da önemli olabilecek iç tehdit ve saldırılara karşı da Türkiye Cumhuriyeti'ni, cumhuriyetin vazgeçilmez ilkelerini, özellikle Atatürk ilke ve inkılaplarını koruma ve kollama görevi ile görevli olduğunu açık ve net olarak belirtmiştir. (...) Hükümet, kendi idelojisi doğrultusunda, bildiklerini yürütmektedir. Toplumdan ve TSK'den bir tepki ile karşılaştığında, geçici olarak duraklamakta ya da bir adım ileri atmakta veya atar görünmektedir. (...) TC Devleti düzeni içinde, TSK'nin yerini ve önemini küçültücü manevralar çevirmeye çalışmaktadır. Görülen o ki, halkımız onlara 'Bölük Dur!' deyinceye kadar da bu sakat yolda ilerlemeye devam edecekler."

Yavuz'un düşünceleri böyle, ortada yadırganacak bir durum yok... Akşam yazarının adı Kemal Yavuz'dur ve bu cümleler hiç kimse için sürpriz değildir....

Peki ya Melih Aşık, basınımızın bu "muhalif" kalemi bu cümleler üzerine ne düşünüyor?

Şöyle: "Ne diyelim? Siyasi iktidarın laik cumhuriyetin altını oyma ve devleti ideolojik işgale uğratma teşebbüslerinden vazgeçmesini... Asker cephesinin demokrasiyi zedelememek için daha fazla sabır ve sükûnet göstermesini dileyelim. Elden başka ne gelir?"(!)

Söylediğimiz gibi; Akşam yazarı Kemal Yavuz'un yazdıkları şaşırtıcı değil, emekli orgeneraldir, tabiidir... Peki ya Melih Aşık? Bir gazetecinin, hem de "muhalefete oynayan" bu gazetecinin "elinden gelen" bundan mı ibaret? Elinden, "asker cephesi"nin "sabır ve sükûnet" göstermesini "dilemek"ten başka bir şey gelmiyor mu?

Bir gazeteci "askeri müdahale" söz konusu olduğunda penceresini aynı zamanda kendi varlık nedeni de olan demokrasinin ilkelerine bu derece sıkı sıkıya kapatabilir mi? (K.B.)


25 Mayıs 2003
Pazar
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED