T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kıbrıs ve toplum mühendisliği

Kıbrıs'ta geçen hafta yapılan ve on binlerce kişinin katıldığı mitingin uluslararası ilişkilerde Denktaş'ın şahsında Türkiye'yi köşeye sıkıştırdığı veya statükonun sürdürülemez oluşunu ihtar eden bir gösterge olduğu üzerinde çok duruldu. Taraflar, Kıbrıs'taki mitingi bir gösterge olarak kullanarak karşı tarafı köşeye sıkıştırmaya, en azından bulundukları mevziyi korumaya çalıştı.

Olayın uluslararası ilişkiler bağlamında neye tekabül ettiği, sizin nerede durduğunuzla yakından alakalı. Ancak olayın, Kıbrıs'tan çok Türkiye'yi ilgilendiren 'toplum mühendisliği'ne ilişkin boyutu göz ardı ediliyor.

Türk resmi elitleri açısından Kıbrıs Türk toplumu Türk modernleşmesinin ideal bir versiyonuydu. Sayıları 200 bini bulmayan küçük bir topluma uygulanan toplum mühendisliği yüzyıla yakın süredir Türkiye'de uygulanıp da bir türlü başarılamayan projenin başarılı bir prototipini olarak sevinçle alkışlanıyordu.

Kıbrıs Türklerinin sosyo-kültürel yapılarını tarihi ve siyasi bağlamından koparmadan ele alacak olursak, sonuçta, Türk toplumunun ulaşması istenen kültür ve zihniyet seviyesi, hayat tarzı bakımından ideale yakın bir yerde durduğu söylenebilir. Kıbrıslıların kültürel yapıları, aidiyet ve kimliklerini biçimlendiren etken aynı zamanda onların azınlık ve entegre toplum olmaları ve bunu sağlayan siyasal, sosyal şartlarıdır. Osmanlı sonrası İngiliz yönetimi altında görece kozmopolit bir yapının şekillendirdiği Kıbrıs Türk kimliğini ayakta tutan tek şey belki de Rum baskısı olmuştur. Sosyolojik kimlik oluşumunu mümkün kılan 'öteki' olarak Rum varlığı ve onun Türklere uyguladığı baskı oldu. Kıbrıs, İngiliz sömürgesi altında olmalarına karşın 'ötekileştirilen' unsur Rumlardı. Bu uygulama, bildik İngiliz kolonizasyon yöntemlerini Fransızlardan ayıran belirgin çizgiyi temsil eder. Görece liberal sömürge politikalarını, sömürgeleştirdiği başka unsurlar eliyle yürütmeye dayalı 'ince siyaset' Kıbrıs'ta başarıyla uygulandı. Sonuç olarak her iki taraf için İngilizleri değil birbirlerini ötekileştirmeye dayalı bir kimlik inşası süreci yaşandı. Bu bağlamda daha geniş ölçekli olarak Türkiye'nin öncelikli dış politikasını Yunan karşıtlığına kilitlemiş olması, bir imparatorluk mirascısı Türkiye'nin çapı açısından küçültücü bir durum değil midir?

Türkiye Kıbrıs'la stratejik ilgileri doğrultusunda öncelikli dış politika unsuru haline getirirken Kıbrıs Türk kimliğinin "modern yanı" siyasal elitimizi hiç de rahatsız etmedi. Hele 1974'den sonra doğrudan Türkiye'nin etkisine ve yönetimine giren Kıbrıs Türk toplumunun istenmeyen unsurlardan iyice ayıklanmasına özen gösterildi. Kıbrıslıların kolonizasyon sürecinde igdiş edilen kültürel yapılarını diriltecek politikalardan özellikle uzak durdu. Bu küçük topluluk, özellikle din başta olmak üzere bir an evvel terk edilmesi, gereken değerlerden uzak tutulduğu müddetçe toplum mühendislerinin memmuniyeti daha da arttı. Rum çoğunluk içinde eritilmiş, kültürel kimliği iyice zayıflamış bir toplum olmasına karşın; Türk modernleşmesinin (kimilerine göre Türk aydınlanması) hedefleri açısından bir kendiliğindenlik oluşmuştu. Türkiye'de gerçekleştirilemeyen geleneğe, tarihe, dine ve bunların üstüne kurulu kimlikten bağımsız, biçimsel batılaşma örneği karşısında şapka çıkarıyordu yönetici irade.

Türk toplumunun, Müslümanlık olmadan var kalabilmesi, anlamlı bir yer edinebilmesi mümkün değil. Bunu müslümanlğımdan bağımsız olarak da savunabilirim. Müslümanlığı çektiğiniz anda bu toplumu kendine özgü/n ve özgür bir yer, bir kimlik inşa etmesinin imkansızlığını salt sosyolojik bir okumayla bile çıkartabiliriz. Ve bu toplumun aydını, kendi dini ve siyasi görüşü ne olursa olsun, o topluma karşı dürüst bir duruş sergiliyorsa, Müslümanlıkla Türkiye'de yaşayan insanlar arasındaki kaçınılmaz bu bağı görür. Hatta Türkiye'nin varolma imkanları da tartışmasız biçimde Müslümanlıkla kurulacak böylesi bir ilişkide yatmaktadır.

Toplum mühendisliği uygulamaları ile bu toplumu var kılan özgün yanını zayıflatan sosyal ve kültürel gelişmeler arasında doğrudan ilişki vardır.

Kıbrıs, irticanın olmadığı, dini atmosferin sızamadığı, herkesin bundan müthiş derecede keyifle seyrettiği bir model gelişti. Bu küçük 'deneme toplumu'nda dine ait, geleneğe ait ne varsa her şeyin dışlandığı; 'ben idraki'nden yoksun bir toplum modeli başarıyla ayakta tutuldu bu güne dek. Türkiye'nin uluslar arası ilişkiler bağlamında uyguladığı Kıbrıs politikalarında yanlışlıkları, yetersizlikleri bir yana; Türkiye karşıtlığına dönüşen mitingin temellerini uygulanan toplum mühendisliğinde aramak gerekmez mi? AB bayrağından başka bir şeyin dalgalanmadığı bu toplumsal olayı sadece eleştirilen çözümsüzlük politikalarıyla izah etmek mümkün mü?

Bu örneği Türkiye için de uyguladığınız da, ben idraki çökmüş bir toplumun elinde ne bayrağı taşıyacağını tahmin etmek güç değil. Statükoculukla ben idrakinin ayrıştığı nokta burası. Statükonun, yani şekilden ibaret batılılaşma projelerinin mimarı seçkinler kendi varlığını, meşruiyetini sorgulayan sürecin bizzat nedenidir.

Türkiye'de hala insanlar Amerika baskısına ragmen savaşa karşı çıkıyorsa bu toplumun bilincinde diri olan ben idrakinin olağanüstü durumlarda ortaya çıkan tezahürüdür. Bu bilinçtir ki, ekonomik çıkar ve pastadan pay kapma adına ABD rüşvetini reddediyor.

Kıbrıs'taki mitingin toplum mühendisliğinin hem başarısı ve hem sonucudur. Türkiye'de toplum mühendisliğinin başarısı/başarısızlığı kriz dönemlerine bakarak anlaşılabilir.


21 Ocak 2003
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED