T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
'Şeyhler' meselesi ve gazeteler...

16 Ocak tarihli bütün gazeteler "Akfırat şeyhi Yaşar Yılmaz ve haremi"yle ilgili haberlerle doluydu... Aynı gün Habertürk bu haberi öbür gazetelerden biraz daha küçük gördü, çünkü onun manşetinde "özel" bir "şeyh haberi" vardı... 19 Ocak'ta Reha Muhtar Vatan gazetesine, elinde "yayımlanmayı bekleyen bir şeyh haberi" olduğunu açıkladı... Acaba gazetelerimiz bir anda "şeyh dosyaları"na boğulmalarında bir tuhaflık bulmuyor mu?

Hasan Celal Güzel, "Dünden Bugüne Tercüman" gazetesindeki (20 Ocak) "Kâbus" başlıklı yazısına "Komplo teorilerinden oldum olası hoşlanmam..." cümlesiyle başlıyor... (Farkında mısınız, ne kadar çok köşe yazarı kullanıyor bu kalıbı: Kimse hoşlanmıyor ama herkesin bir teorisi var...) Ardından, bu kalıbı kullananların, akabinde mutlaka kullandıkları "ama"yı görüyoruz (Güzel, "lâkin"i tercih ediyor): "Lâkin" diyor Hasan Celal Güzel, "biraz sonra okuyacağınız satırlar, bir paranoid vehim veya komplo teorisi mahsulü değil, sadece sütten ağzı yanan bir naçiz demokratın yoğurdu üfleyerek yemesi olarak kabul edilebilir.."

Güzel, 28 Şubat öncesi medyanın "gündem"iyle bugünlerdeki gündemi karşılaştırıyor... Doğrusunu isterseniz hiç de yabana atılacak bir karşılaştırma değil... Güzel, "Bu defa tarih tekerrür etmeyecek..." iyimser vurgusuyla "Bu kâbusu okurlarıyla paylaşmak istediğini" belirterek bitiriyor yazısını... Biz bugün, Güzel'in karşılaştırmasının son maddesinin izini sürmek, onu biraz daha açmak istiyoruz... "Nihayet" diyor H. C. Güzel son maddede, "'özgür ve bağımsız' medyamız kendisine yeni bir Fadime Şahin olayı buldu: 17 karılı Yaşar Yılmaz..."

ÜÇ GÜNDE ÜÇ ŞEYH

İlk "bomba" 16 Ocak günü patladı... Tuzla'nın Akfırat Beldesi'nde yakalanan bir "sahte şeyh", en küçüğü 15, en büyüğü 22 yaşında 15 kadına "bir gecelik imam nikâhı" kıydığını itiraf etmişti... "Sahte şeyh" beldeyi kendi koyduğu "İslami kurallarla" yönetiyordu...

Akşam:

Gazeteler, bu "bulunmaz malzeme"yi değerlendirmekte gecikmediler; tabii bu tür olaylarda "meşru" sayılan masabaşı attırmacaları da ihmal etmeden... 16 ve 17 Ocak tarihli tarihli bazı gazetelerden başlıklar ve "özel haber"miş gibi yapan ayrıntılar:

"ŞEYHİN TERCİHİ 15'LİK KIZLARDI... Sahte şeyh Yaşar Yılmaz'ın gerçek yüzünü ortaya çıkartan F.Ş. Akşam'a konuştu: Hareminin en küçüğü 15, en büyüğü ise 22 yaşındaydı...", "SAHTE ŞEYHİN RÜYASI... 15 EŞİYLE ŞERİAT DEVLETİ KURACAKTI..."

Habertürk:

"HOŞUNA GİDEN KADINA GECELİK NİKAH KIYMIŞ... Haremindeki dokuz kadın sorgulandı...", "İŞTE 62'LİK SAHTE ŞEYHİN HAREMİ... Aşk reçetesi de ortaya çıktı. İşte sahte şeyhe güç veren formül: 'Sabah iki kaşık bal, bir bardak suda kaynatılıp içilecek. Bir saat sonra..."

Sabah:

"TARİKATÇI YILMAZ ARABİSTAN'A KAÇACAKTI... Yaşar Yılmaz'ın Suudi Arabistan'a kaçma hazırlığında olduğu öne sürüldü...", "GÜCÜ KAPLAN PENİSİNDENMİŞ... 'İrticai faaliyetlerde bulundukları' gerekçesiyle çıkarıldığı DGM'de tutuklanan Yaşar Yılmaz'ın evinde Hindistan'dan getirilen bol miktarda kaplan penisi bulundu... (...) Yaşar Yılmaz'ın kaplan penislerini yiyerek cinsel gücünü artırdığı öne sürüldü..."

Vatan:

"SAHTE ŞEYHTEN ŞOK İTİRAF... HASTA KADINLARI BİR GECELİK NİKAHLADIM... Tuzla'da gözaltına alınan Yaşar Y. İfadesinde, 'Kadınları kocalarının izniyle nikâhlayıp bir gün sonra boşadım' dedi...", "ÇOCUK YAPARAK ŞERİAT DEVLETİ KURACAKMIŞ..."

"ŞEHVET DÜŞKÜNÜ ŞEYHİ TERKETTİĞİ KADIN YAKTI!.. Paraya ve kadına doymazlığı, sahte şeyhin sonu oldu... ", "BAK ŞU ŞEYHE!.. 15-20 karısından olacak çocuklarıyla şeriatı kudup, T.C.'yi bitirmek istiyormuş!.."

CUMHURİYET'TEN 'LAİK MEDYA'YA DERS...

Mililyet ve Radikal'in haberi hiç kullanmadığına; Cumhuriyet'in, haberi veren gazetelerden dikkat çekici bir tarzda ayrıldığına özellikle dikkatinizi çekmek isteriz... Haberi ilk gün birinci sayfadan (manşetten sonraki ikinci haber olarak) veren tek gazete olan Cumhuriyet şu başlık ve spotları kullandı:

"İSTANBUL'DA ŞERİAT KÖYÜ... Tuzla'da 15 yıldır faaliyetlerini sürdüren 'şeyh' Yaşar Yılmaz'ın korunduğu ileri sürüldü... İstanbul'un Tuzla ilçesine bağlı Akfırat beldesinde şeyh Yaşar Yılmaz'ın irticai sistemini dağıtmak için başlatılan operasyon genişletildi..."

Cumhuriyet'in birinci sayfa spotları, yukarıda okuduğunuzun birkaç misli bir hacim kaplıyor, biz kısa tuttuk... Dikkat çekici olan, Cumhuriyet'in, haberi sunarken hiç öyle "şeyhin haremi", "gücünü kaplan penisinden alıyor", "şeyhin aşk reçetesi" gibi "meseleyi saptırıcı" yönlere sapmaması... Cumhuriyet bir anlamda "laik medya"nın bu tür dosyaları nasıl "kullanması" gerektiği konusunda ders veriyor... Ne o öyle, "Türk devletini bitirmek" amacıyla örgütlenen bir "şeriat özlemcisi"ni sanki bir "meczup"muş gibi göstermek! Güzelim malzemeyi böyle sunarak "halktaki şeriat korkusunu canlı tutmak" mümkün olabilir mi? Bu nasıl "laik medya"dır!!! Bu nasıl aymazlıktır!!!

Cumhuriyet, artık öbür bütün gazetelerin işin peşini bıraktığı, tek sütunla olsun görmediği mevzuyu dün (20 Ocak) aynı sorumluluk duygusu ve aynı ciddiyetle sürmanşetten sürdürüyordu: "ŞEYHİN ŞERİAT ÖZLEMİ..."

Cumhuriyet'in "laik medya"ya verdiği bu derse aslında biraz daha yakından bakmak gerekiyor ama bu yazının konusu sadece "Akfırat şeyhi" değil, "Şeyhler..." O nedenle Cumhuriyet'in "Akfırat şeyhi" haberlerini yarına bırakarak devam edelim...

Dediğimiz gibi, bütün gazetelerin "Akfırat şeyhi" haberlerini büyüttüğü gün, Habertürk nispeten daha küçük gördü bu haberi; çünkü Habertürk'ün elinde kimselerde olmayan özel bir "şeyh haberi" vardı. O gün gazetenin manşeti şöyle dizayn edilmişti:

"70'LİK ŞEYHE SEKS TELEFONLARI... Üveyz tarikatı şeyhi'nin kadın müritleriyle telefonda seks konuşması yaptığı anlaşıldı... Şeyh Hamit Yanıkçı, buluşmak isteyen kadınlara, 'Bugün Ayşe geliyor, yarın öbürü, sen cuma gel, halvet olalım' demiş. Kadınlar da şeyhe 'sırtını dönüp yatan' eşlerini şikâyet etmişler... Operasyon, bir çek-senet işini takip eden polisin, telefon dinlemesiyle başladı. Telefonda 'mafya konuşmaları' değil, 'efendi hazretleri'nin müritlerle yaptığı seks konuşmaları dinlendi..."

Habertürk, özel haberini "En erotik tarikat hikâyesi" diye sunuyor. Söyledik, yanlış! Habertürk'ü Cumhuriyet'e havale ediyoruz...

Ve geldik henüz yayımlanmayan "şeyh haberi"ne... Müjdeyi, "Yeni yasa gizli kamerayı yasaklıyor, ne diyorsunuz" mealinde bir soruşturma yürüten Vatan gazetesinin (19 Ocak) sorularını cevaplayan Reha Muhtar verdi: "Son zamanlarda gizli kamera kullanmadık. Beklediğim bir haber var. Sahte şeyh görüntüleri gelince kullanacağım..."

Üç günde üç şeyh dosyası... İkisi "realize" edildi, biri yolda... Baştaki soruyu tekrar soralım: "Acaba gazetelerimiz bir anda 'şeyh dosyaları'na boğulmalarında bir tuhaflık bulmuyor mu?"

Son olarak Milliyet ve Radikal yöneticilerine bir çağrıda bulunalım: Acaba bu iki gazetemiz olan biteni biraz "tuhaf" buldukları için mi kullanmadılar haberi? Eğer öyleyse, gerekçelerini de açıklasalar ve buradan verimli bir tartışma doğsa fena mı olur? Hatırlıyoruz, Mehmet Yılmaz, "Korkut Eken'i savunan paşalar dosyası"nı bir sabah masalarında bulan ve yayımlayan Hürriyet ve Sabah yöneticilerini az hırpalamamıştı... Çok doğru, çok meşru sorular sormuştu... Aynı şey neden şimdi de olmasın? (A.G.)

Akşam 'şort' olmasın, 'mayo' daha 'önde' diyor!

Fotoğraftan başlayalım; 17 Ocak tarihli Akşam'ın birinci sayfasında yer alan ve "Mayo gitti, şort geldi" başlıklı habere eşlik eden fotoğraftan. Söz konusu fotoğraf, bir voleybol karşılaşmasından bir görüntüyü önümüze getiriyor. Karşılaşma kız voleybol takımları arasında ve dolayısıyla karşımızda 5 kız voleybol oyuncusu. Sporcuların üzerinde son günlerde üzerinde çokça tartışılan "mayo" var.

Fakat o da ne? Fotoğrafta sporcuların yüzleri, tanınmamaları için "mozayiklenmiş"! Sanırsınız ki karşımızda bir "üçüncü sayfa" haberi var! Bu fotoğrafı gören genç kızlar bu işe kim bilir ne kadar bozulmuşlardır...

Bitmedi; asıl "hazine" Akşam'ın bu fotoğrafın altına yerleştirdiği "yorum"da. Okuyoruz: "Voleybol Federasyonu, muhafazakâr çizgideki AK Parti'ye 'uyum' sağladı. Kadın voleybolculara 'mayo' yerine 'şort' zorunluluğu getirdi. Karara Uluslararası Voleybol Federasyonu yönetmeliği gerekçe gösterildi. Sivas Gençlik Spor ile ODTÜ'nün geçtiğimiz haftaki maçında, oyuncular 'maganda tezahuratı' yüzünden mayo giymek istemedi. Takım antrenörü 'Mayo sporun gelişmesini önlüyor' diye destek verdi."

Görüyorsunuz, gazetenin bu haberi yapmaktaki amacı açık; "AK Parti geldi, örtünmeye hazır olun!" gibi bir şey...

Akşam'ın spor sayfasında daha geniş ele aldığı bu haber, basının ülkemizde nasıl "muzır" bir rol oynadığının iyi bir örneği. Gazetenin haberin devamına uygun gördüğü başlık da şöyle: "Filede AKP'ye uyum talimatı / Voleybol Federasyonu, sezon başında aldığ karardan çark ederek kızların maçlarda şort giymesine izin verdi". Akşam'ın bu yönetmelik değişikliğini "AB normları" çerçevesinde yorumlaması da bir tuhaf: "Avrupa Birliği'ne kabul edilme konusunda ülkemizin uyum yasaları çıkarmaya zorlanması, sporda değişik bir boyuta ulaştı. İlk kez ulusal yönetmeliğimiz, Uluslararası Voleybol Federasyonu (CEV) yönetmeliğinin önündeyken, olay tersine işledi. Bunu yaparken de 'Minareyi çalan kılıfını hazırlar' deyiminde olduğu gibi CEV örnek alındı."(!)

Yani yaşananların özeti şöyle: Avrupa Voleybol Federasyonu (CEV) kız voleybol oyuncuları için "şort" giyme zorunluluğu getirdiği halde "bizimkiler" illâki "mayo" diye tutturduğundan ortaya bir "uyum" sorunu çıkmış ve sonuç olarak CEV'in kuralı kabul edilmiş. Ama Akşam gazetesi "üzgün"; bizim "norm" (yani "mayo") CEV'in "norm"unun "önündeydi" diye hayıflanıyor! Akşam kız voleybol oyuncularına ille de "mayo" giydirecek, kafaya koymuş bir kere... Bu yüzden yapılan değişikliği de "AKP'ye uyum talimatı" diye yorumluyor. Akşam gazetesinin bu "mayo mu şort mu?" tartışmasında aklının hepten karışık olduğunu görüyoruz. Çünkü gazete "AKP'ye uyum talimatı" başlığını atan sanki kendisi değilmiş gibi habere "karar isabetli" başlıklı bir çerçeve yerleştirmeyi de ihmal etmemiş. Yani tutarsızlığın dik alâsı; "karar isabetli" ise, "AKP'ye uyum" başlığı niçin?

Ayrıca tabii ki şu da var: "AKP'ye uyum" doğruysa, fotoğrafta gördüğümüz kız voleybol öğrencilerinin yüzleri niçin "mozayikli"?

Her ne ise de son düzenleme tabii ki hayırlı olmuş. "Mayo"ya tepkilerini dile getiren, az önce söz ettiğimiz Sivas Gençlik Spor oyuncuları ve antrenörü tabii ki yerden göğe haklıydı. Federasyon Sivas'ta "mayo" ile voleybol oynamayı kolay mı sanıyordu? Kız voleybol takımlarının karşılaştıkları salonları hınca hınç dolduran "erkek" seyircilerin "voleybol aşkını" hiç ciddiye almıyor muydu? Hem ayrıca, ekranda karşımıza gelen hemen bütün Avrupalı oyuncuların izinden giderek "şort" giymek yerine "mayo"da ısrar etmek niçin daha "önde" bir uygulama olsun? Ve tabii herşey bir yana, Akşam'ın kız voleybol takımında yer alan oyuncuların yüzlerini "mozayiklemesi" bir yana! Harika bir habercilik bu! (K.B.)

Altemur Kılıç işin adını koydu...

Habertürk yazarı Altemur Kılıç'ın 20 Ocak tarihli, "Asar-ı izmihlal" başlıklı yazısından...

"Son tahlilde açıkça söyleyeceğim şudur: Kıbrıs, geçmişi ve geleceği ile 'Ben Türk değilim' diye bağıranlardan çok daha önemlidir. Varsınlar hasretini çektikleri Rum tarafına, Avrupa'ya göçsünler. (...) Türkiye -tabii güçlü ve cesur bir iktidar olursa- Kuzey Kıbrıs'ı çoktan gerektiği gibi anavavana da bağlar ve Kıbrıs'a onların yerine anavatandan hakiki Türkleri yollar. Hatta asıl radikal çözüm de o olur!

"O gençlere de söyleyecek bir çift sözüm var: (... ) Siz eğer hain ve nenkörseniz umrumuzda bile olmazsınız... İnsanlar hele gafil ve hainler, silinir giderler, ama toprak ve devlet kalır, kalmalıdır!" A.G.)


21 Ocak 2003
Salı
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED