T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"ABD'nin asıl derdi petrol" diyenler haklı mı?

ABD'nin Irak'a askeri müdahale için bastırmasınının bölgedeki petrol kaynaklarının kontrolüyle ne derece ilgisi var? Hemen her gün bu soru ve bu soruya getirelen farklı cevaplarla karşılaşıyoruz.

ABD yönetimi başta olmak üzere bazı çevrelere göre Irak seferinin petrolle hiç değilse doğrudan bir ilişkisi yoktur; asıl neden Ortadoğu'nun "yeniden yapılanması", demokrasinin nihayet bu bölgede filizlenmesinin de sağlanmasıdır. Yani, Irak'ı şimdiden kuşatmış olan Amerikalı ve İngiliz askerlerinin aslında birer "demokrasi misyonerleri" olarak kabul edilmesi icabeder. Bu haddinden fazla "ısmarlama" tezin, tezin savunmasını üstlenen yazar ve konuşmacının bilgi düzeyine göre farklı tarz ve üslupta geliştirilen pek çok çeşiti olduğuna da şahitsiniz. Bu çercevede bu ülkenin vatandaşlarının cevap vermeye zorlandıkları en sık karşılaşılan soru da şu: "Söyle bakalım; demokrasi cephesinden mi yanasın, yoksa Ortadoğu'nun totaliter rejimlerinden yana mı? Hadi durma seçimini yap bakalım!" Bu tezin arkasında yer alanların Ortadoğu'yla ilgili hemen herkesin farkında olduğu gerçekleri küçümsedikleri gözleniyor. Başta ABD'nin bölge ülkeleriyle geliştirdiği, en hafif ifadeyle "tutarsız" ilişkiler, demokrasi meleğinin sırasında hiç çekinmeden bölge despotlarıyla kurabildiği dostluklar filan gündeme getirildiğinde, malûm tezi savununların hemen, karşısındakini küçümseyen bir tarzda şu cevabı yapıştırdığına da şahit oluyoruz: "Tamam tamam anladık; biz dünyanın gidişatına uygun bir seçim yapıp yapmamaktan söz ediyoruz, siz ise hâlâ bölgeye ilişkin bir takım 'dedikodular' ile vakit geçiriyorsunuz!" Anlaşılır gibi değil tabii ki... Başta ABD olmak üzere Batılı güçlerin bölgede uyguladıkları gerçek politikalar "ıvır zıvır"dan sayılacak, ama söz konusu gerçekleri allayıp pullayan (ya da daha kavramsal bir ifadeyle, bölgede olup biteni "mistifiye" eden, "mitleştiren") laflar derin bir "felsefi" öğreti gibi okunacak!

Birkaç gün önce muhtemel "Irak seferi"nin arkasındaki asıl derdin petrol olduğunu çok anlaşılır bir biçimde açıklayan bir yazı okudum. Bir Avrupa Milletvekili olan Sami Nair'in Liberation gazetesi için kaleme aldığı bir yazıydı bu. Yazarın temel tezi, yabancısı olmadığımız bir tezdi. Yani: ABD'nin Bağdat'a muhtemel saldırısının arkasındaki asıl neden, başta kendi iç büyümesinin ihtiyaçlarını karşılamak ve bölgenin kontrolünü ele geçirmektir. Biliyorum, "Bu tezin neresi yeni ki?" diyenleriniz vardır. Ama Sami Nair, hemen herkesin elinde yeterli bilgi olmasa bile kuvvetle tahmin ettiği "savaş nedenleri"ni gerçekten çok anlaşılır bir biçimde açıklamış.

İşte size Sami Nair'in söz konusu yazısından bazı bölümlerin özeti:

- Bugün dünyada bilinen pitrol rezervlerinin yüzde 65'i Ortadoğu'da.

- Bugün petrolün toplam enerji tüketiminin içindeki payı yüzde 40.

- Petrol önümüzdeki otuz yıl içinde de birinci enerji kaynağı olarak kalacak.

- Daha sonra, petrol rezervlerinin tükenmesinden sonra yerini gaza terkedecek.

- Gazın ön plana çıkması demek, Arap dünyasında bu kez Kuzey Afrika'nın ve tabii Orta Asya'nın staratejik önemini artıracak.

- Uzmanlar, önümüzdeki 20 yıl içinde petrol üretiminin yüzde 50 artması gerektiği konusunda hemfikir.

-Bu talep artışında Asya'nın yeri özellikle önemli. Asya bugün dünya tüketiminin üçte birini temsil etmesine rağmen, 30 yıl içinde bu oran yüzde 60'a çıkacak.

- Çin'in bu büyüklükte ortaya çıkması petrol üretimini çok etkileyecek.

- Önümüzdeki yirmi yıl içinde petrol talebinin karşılanması problem oluşturmuyor ama asıl problem bu talebin kaç paraya karşılanacağı. Ortadoğu bu açıdan önemli çünkü petrol en az maliyetle burada üretiliyor.

- Ortadoğu'nun kontrolü ABD açısından hayati öneme sahip, çünkü ABD dünya petrol üretiminin dörtte birinden fazlasını emmesine rağmen, kendi petrol üretimi sürekli düşüyor. (1999 ve 2000 arasında yüzde 15 daha az.)

- Petrol ilk bakışta petrol üreten ülkelerin elindeki en kuvvetli silah gibi duruyorsa da, durum hiç de öyle değil. Ortadoğu'nun "petromonarşileri" ellerindeki kaynakların büyük bölümünü Batı'ya taşımışlar. (Ulusal ekonomilere yatırılan 160 milyar dolara karşılık, Batı'da yatırıma dönüşen 800 milyar dolar!)

- Bu husus çok önemli, çünkü bu "petromonarşiler"in Batı'da yatırıma dönüşen dolarlarından gelen gelir, petrolden sağlanan gelirden çoğu zaman daha önemli. Yani kendi gelirlerinin gelişimi tamamen Batı ülkelerinin ekonomilerinin durumuna ve büyümesine doğrudan bağlı durumda.

-Dolayısıyla bu karşılıklı bağımlılık durumu bölgedeki siyasal özgürlüklerin önünün niçin açılmadığını da iyi açıklıyor.

- Bu tablo içinde Irak'ın ABD'yi özellikle rahatsız eden bir tarafı var. Çünkü Irak, petrolden elde ettiği geliri ülke içinde daha çok yatırıma dönüştüren ve dolayısıyla petrol fiyatının yükseltilmesine olumlu bakan bir ülke.

- Ayrıca Irak, ambargo sonrası hemen faaliyete geçmek üzere, ABD ve İngiltere'yi dışarda tutarak, Fransa, Rusya ve Çin ile petrol üratimine ilişkin anlaşmalar yapmış.

- Muhtemel bir Irak seferi, ABD ve İngiltere'nin dışarda bırakıldığı bu "paylaşım"ı da yeniden düzenleyecek. Nitekim ABD'nin Irak dışında bulunan muhaliflerle görüşmelerinde bu "yeniden paylaşım" meselesi birinci konu.

İşte böyle... Sami Nair, hemen hepimizin neredeyse "a piriori" olarak farkında olduğu tabloyu işte böyle özetlemiş.... Eline sağlık....


21 Ocak 2003
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED