T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i
Bilgisayar'da fiyatları indirdik

Y A Z A R L A R
Amerika'nın savaş gücü

Amerika'nın Afganistan'a karşı 45 gündür sürdürdüğü askerî harekâtın şu ana kadarki mesajı, Amerika'nın savaş gücünün rakipsizliğidir. "Amerika, askeri açıdan ezer geçer" mesajını tüm dünya almış bulunuyor. Afganistan gibi bir ülkeye milyarlarca dolarlık bomba boşaltabilen bir ülkenin savaş gücünü ifade ediyor Amerika. Bunu herhalde en iyi 10 milyar dolarlık kredi karşısında sevindirik olan bizim ülkemiz anlayacaktır.

Aslında Amerika'nın savaş gücü yeni bir şey değil dünya için. Taa 2. Dünya Savaşı'ndan beri biliniyor bu. Atom bombanız var ve bunu herhangi bir ülkeye atmaktan kaçınmıyorsanız, neticeyi belirliyorsunuz. 300 bin kişi bir anda buharlaşıyor ve o ülke pes(!) diyor. Hele çatıştığınız ülkenin atom bombası yoksa, daha kötüsü çatıştığınız gücün elindeki silâhları zaten siz vermişseniz, o gücün çatışmayı göze alması gerçekten dramatik mahiyet kazanıyor. Belki sizi, sadece çatıştığınız gücün elinde de atom bombası bulunması durdurabilir. Onunla da ancak bir dehşet dengesinde buluşmuş olursunuz.

Nagazaki ve Hiroşima'nın bombalanmasından bu yana 56 yıl geçti. Bu süre içinde Amerika'da ekonominin motoru olan savaş sanayii, atomdan öte silâhlar geliştirdi. Sovyetler'in dağılmasından sonra dünyanın tek süper gücü oldu Amerika. Buna paralel olarak "savaş gücü"nün çok daha tahrib edici hale gelmesi gayet tabiî.

Bir şey daha denebilir bu konuda: Amerika'nın güç kullanımındaki fütursuzluğu belki taa yerlilerin imhasından ya da zencilere karşı uygulanan kıyıcı politikalardan da müsellemdir. Amerika gücü olduğunda sonuna kadar kullanıyor, bu çok açık.

Amerika eğer bu zamanın tarihi yazıldığında "savaş gücünün yıkıcılığı, bitiriciliği" ile anılmak istiyorsa, bunu hakettiğini söylemek lâzım.

Ama "medeniyet kuruculuğu" diye bir şeyden söz etmek gerekliyse, o henüz yok Amerika'nın dünya ile ilişkisinde..

Bazı medeniyet tarihçileri, bazı kavimlerin medeniyetlerin gelişim seyrinde sadece "yıkıcı rol" üstlendiği, asıl medeniyet kuruculuğu arkadan gelenlerin gerçekleştirdiği görüşündedirler. Şu ana kadar gözlenen Amerika, medeniyet denkleminde, hem de global anlamda "yıkıcı rol" üstelenen bir aktör durumundadır. Amerika'nın bombalama portföyüne bakılırsa, yıkım sürecinin devam ettiği söylenebilir. Arkadan gelecek "medeniyet kurucu" iradenin ilk işaretleri ise henüz görülmüş değil.

ABD Başkanı Bush'un, savaş makinasını ateşlerken seslendirdiği "iyilerin kötülerle savaşı" türünden söylemleri, farklı dinlere karşı (meselâ Müslüman ülke temsilcilerine iftar vermek gibi) sergilediği hoşgörü jestleri henüz rüşvet-i savaş boyutunu aşmış değil. Üstelik, Asya enerji kaynaklarına yönelik stratejik hesapları kamufle edecek mahiyet taşımıyor. Stratejik hesap planında iyilerle kötüler denkleminin değil, hesapların ve gücün sözü geçerli oluyor. Afganistan'da kadınların yüzlerini açtıkları, sokakta yürüyüş yaptıkları, sinemalar önünde izdiham olduğu, sakal traşı için berberler önünde kuyruklar oluştuğu gibi haberler ise, sadece bizim gibi, Batı'yı kılık-kıyafet medeniyeti gibi algılayan ülkelerde müşteri bulacak "ahmak otu"ndan ibaret.

Amerika'nın şu andaki görüntüsüne bir ek daha yapmamız gerekirse, "çıkarları"nı başka milletlere "medeniyet hamlesi" gibi pazarlama becerisinden söz edilebilir. Amerika'nın bunun için de "savaş gücü"nü kullandığını görmek lâzım. Bir tür "Yersen" politikası. "Birinci madde: Başkan haklıdır. İkinci madde: Başkanın haksız olduğu yerde birinci madde uygulanır" türü bir despotik denklemden söz ediyoruz.

Newsweek dergisinin haberine göre ABD Başkanı'na verilen yetkiler bir "Global Leviathan-Küresel Ejder"i çağrıştırmıyor mu? "Dünyanın herhangi bir yerinde (meselâ ıssız bir adada, uçak gemisinde) askeri mahkeme kurdur, insanları sanık haline getir, yargılat, idam kararı verdir ve temyizsiz infaz ettir..." Diyelim, Irak'ı mı bombalayacaksın, kanıt yoksa kanıt üret! Hem akıl hocanız Kissinger'a göre kanıta ne gerek var!

Yani olan şu: Amerika'yı geliştir, geliştir ortaya bir küresel canavar çıksın. Medeniyet bu mu?

Fukuyama "Tarihin Sonu" diyordu liberal yapılanış için... Bunu insanlığın en son ve sonuncu medeniyet hamlesi olarak niteliyordu. Amerika'nın kendisini liberal dünyanın patronu olarak gördüğü ve "tarihin sonu" güveniyle hareket ettiği söylenebilir. Ama bu yürüyüş savaşlarla, kuvvet kullanımı ile devam ediyor. Ve dünyada milyarlarca insan, savaş gücü karşısında boyun eğse bile Amerikan misyonuna saygı duymuyor. Çünkü orada insani öz bulamıyor.

Şu an dünyanın gündemindeki soru şu: Amerika daha kaç savaşı hedefliyor?

İlk savaş Afganistan ise, orada henüz savaşın hangi çözümü ürettiği belli değil. Ya yarınki savaşlar nerede duracak? Ya "Savaş gücü"ne fazla güveniyor olmak Amerika'yı dipsiz bir global anaforun içine çekiyorsa... Bu arenada iki kere iki dört eder demek her zaman gerçeği yansıtmıyor.


22 Kasım 2001
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED