T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i
Bilgisayar'da fiyatları indirdik

Y A Z A R L A R
İflas eden siyaset ve mukadderatımız

Toplumların mukadderatı pek çok unsura bağlı. Bu unsurlardan coğrafya, tarihten devraldığımız kültür ve medeniyet mirası gibilerini değiştirme şansımız yok.

Fakat mukadderatımızda etkili olan siyaset ve devlet adamlarını, yönetim sistemini değiştirebiliriz. Demokratik rejimin erdemi de zaten bu noktada öne çıkıyor. Demokrasi beğenmediğimiz siyaset ve devlet adamlarını değiştirmemize imkan vermektedir.

Bu cümleleri okuyan birinin dönüp şu soruyu sorması mümkün: "Bizde yarım asırdır çok partili demokrasi var. Ama bir türlü iyi bir idare ve siyaset mekanizmasını kuramıyor, sorunları çözecek bir sistem oluşturamıyor, başarısız ve beceriksiz yöneticileri üzerimizden atamıyoruz. Neden böyle oluyor?"

Bu soru ve serzeniş haklı ve yerindedir. Ama bunun kısa ve kestirme bir cevabının olmadığını bilmemiz gerekiyor. Aslında bizdeki mevcut durumun böyle olması demokrasinin varlığını değil olmadığını anlatır. Zaten temel sorun işte bu. Yani sözde demokrasi vardır, ama demokrasiden beklenen hasıla bir türlü ortaya çıkmamaktadır. Çünkü demokrasinin gereklerine uygun bir kurumsal ve zihniyet zemini oluşturulmamıştır.

"İflas eden siyaset" ileriyi göremiyor...

Dört kez açık müdahaleye maruz kalmış bir demokrasinin, temsil sisteminin devamlı karalandığı bir sistemin, temsilcilerin bürokratların elinde oyuncak durumuna düşürüldüğü bir rejimin sorun çözmesini, toplumu beklentiler doğrultusunda ileriye taşımasını, dünyanın gidişatını değerlendirerek ona uygun tutum geliştirmesini beklemek ciddi bir yanılgıdır. Temel sorun işte tam bu noktada düğümleniyor.

Siyasetin mevcut durumunu en iyi anlatan sözcük "siyasetin iflası"dır. Giderek siyasetin tasfiye edildiği, siyasi işlevlerin de aleni olarak silahlı ve silahsız bürokrasi tarafından yerine getirildiği bir döneme doğru büyük bir hızla ilerlemekteyiz.

Düşünebiliyor musunuz, Meclis'in özel bir kanunla açtığı bir öğretim kurumunu yargı değil bir idari kurul kapatabilmektedir. Bunun karşısında Meclisin yaptığı -henüz- bir şey yoktur!

Türk siyaset ve devlet adamları gelişmelerin nereye doğru gittiğini göremiyor ve buna uygun bir tutum geliştiremiyorlar.

Daha doğrusu Türk yönetim ve siyaset seçkinleri, yani toplumun mukadderatına yön verenler tutucu, statükoyu korumadan yana, yeniliklerden korkan, dünyanın nereye gittiğinden bihaber bir cemaat görüntüsü veriyor

Mevcudun değiştirilerek dünyanın gidişatına uygun bir yapılanmanın gerçekleştirilmesi talepleri bazı "kutsal", "milli", "hassas", "dokunulmaz", "tartışılmaz" değer ve kurumlarla geçiştirilmeye çalışılmaktadırlar.

Türkiye hep treni kaçırıyor...

Türkiye, her alanda istasyonda bekleyen treni kaçırmaktadır. Kaçırdıktan sonra bir telaşa girmektedir.

Osmanlı siyaset ve devlet seçkinleri 20.yüzyılın başında "imparatorluk" çağının bittiğini ısrarla görmek istemediler. Giderek imparatorlukları tasfiye eden sürecini Osmanlı Devletini de tasfiye edeceğini kabul etmek istemediler. Belki süreci görüyorlardı, ama yeni durum için bir hazırlıkları yoktu. Sonunda imparatorluğun yıkıntılarından kurtarılan Anadolu'da Türkiye Cumhuriyetine razı olmak zorunda kaldık.

İkinci Dünya Savaşından sonraki gelişmelerin tek parti rejimlerinin sonunu getirdiği görüldü ve hemen çok partili hayata geçildi. Fakat buna uygun ne kurumsal ne de zihniyet zemini oluşturuldu.

Soğuk Savaş dönemi tek parti zihniyetinin ayakta kalması için uygun bir zemin oluşturdu. Kendisinden korkulan bir "komünist dünya" vardı ve bundan korunmak için büyük çaba harcanıyordu.

1980'lerin sonunda bu korku sistemi çöktü. Soğuk Savaş bitti ve yeni bir dönem başladı. Yeni dönemin zihniyet ve kurumsal zemini farklıydı. Yeni dönem için gerekli ne kurumsal, ne de zihniyet zemini oluşturulabildi. Bazı çabalar var, çırpınışlar var, ama treni kaçırmaktayız.

Bunu nereden mi anlıyorum? Gayet basit. Önceki gün hükümet tarafından ilan edilen Ulusal Programa şöyle bir bakmanız, oradaki müphem, mahcup ve belirsiz ifadeleri okumanız yeterli. Bununla yetinmek istemiyorsanız Ulusal Ekonomik Programa bakın. Dahası şu yaşadığımız krizi şöyle bir değerlendirin.

Bütün bu absürd durumlar siyaset ve devlet seçkinlerinin Avrupa'nın ve dünyanın nereye doğru gittiğini göremediklerini, görmek istemediklerini, gelişmelere uygun tutum geliştiremediklerini, klasik oyalama, karartma, günü kurtarma, mevcut ilişkileri devam ettirme gayreti içerisinde olduklarını göstermekten başka herhangi bir anlama gelmez.

Anlaşılan istasyondaki tren yine kaçmaktadır. Siyaset ve devlet seçkinleri mukadderatımızla istedikleri gibi oynamaya devam etmektedirler.


22 Kasım 2001
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED