T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türkiye ve Kıbrıs Türkleri için 'ulusal görev'...

Lafı fazla eğip bükmeden, dolandırmadan; eğri oturup doğru konuşalım: Bu hükümetle, içinde MHP'nin yer aldığı ve başında ne kadar kalacağı belli olmayan Bülent Ecevit'in bu hükümetiyle AB kapılarının Türkiye için açılması imkansızdır. Evet, imkansızdır. Zayıf ihtimal falan değil, imkansızdır.

Ecevit'in önceki gün fısıltıyı andırır titrek bir sesle ve üstelik yine bir sürü dil sürçmesiyle yaptığı açıklamaya eşlik eden yazılı açıklamada ne deniyor: "AB'ye dönük çalışmaların 57. hükümetin geleceğini olumsuz etkilemesine kesinlikle izin verilmeyecektir."

Bu ne demektir?

Hükümete devam mı; AB mi sorusunun karşılığını, 'AB'yi feda ederek, hükümete devam' olarak vermek demektir.

AB konusunda –daha doğrusu Kopenhag siyasi kriterlerinin yerine getirilmesi konusunda- bir 'uzlaşma' olmayacağı da besbellidir. Nitekim, MHP'li TBMM Başkanvekili Murat Sökmenoğlu, açıkça 'tehdit'te bulunmuş ve 'anadilde öğrenim ve basın-yayın hakkı' söz konusu olursa, MHP'nin hükümette kalmayacağını söylemiştir.

Bu, aslında, bir 'caydırıcı blöf'tür; zira MHP'nin hükümetten ayrılmaya, 'iktidar rantı'ndan vazgeçmeye hiç ama hiç niyeti yoktur. İktidar rantı uğruna 'ülküleri'ni birer birer terkeden MHP, koalisyon ortaklarının hükümetten çekilmeye yüreklerinin olmadığını bildiği için, bu tür 'blöfler'de bulunmaktadır.

Asıl 'tutarlılık sınavı jürisi' önünde oturan ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz. AB yolunun açılmasını bir 'ilke meselesi' haline getirdiği halde, niçin Türkiye'nin AB yolunu terketme kararlı bu 'titrek hükümet'te kalmaya devam ediyor? Çünkü, kendisinin oluşturacağı gediğin Tansu Çiller'in DYP'siyle anında doldurulabileceğinden korkuyor. AB bayraktarlığı yapan Tansu Çiller'in hiçbir 'ilkeye bağlı olmadığı'na dair haksız olmayan bir kaygı içinde. 'Merkezde ofsayta düşmek' endişesiyle 'merkez'i Çiller'e ve DYP'ya kaptırmak korkusundan kendini alamıyor.

'Taktik ittifaklar' içinde mütalaa edilmesi halinde, Türkiye'nin önünün açılmasına yardımcı olabilecek Ak Parti ise 'denklem içinde' hâlâ düşünülemiyor. Zaten Mesut Yılmaz, bunu şu açıklamasıyla vurguluyor:

"28 Şubat döneminin getirdiği kimi sıkıntıları, sivil siyaset alanının daralması başta olmak üzere her alanda yaşamaya devam ettiğimiz ortadadır."

Bunun 'Türkçe tercümesi' ise 'asker, Ak Parti'ye 'temiz kağıdı' vermediği sürece, -ki, vermiş değil- sivil siyaset koalisyon ortakları ile DYP arasında kilitli kalmaya mahkumdur'...

Ama, bütün bunların idrakinde olan Mesut Yılmaz'ın oynayabileceği rol de, tam bu kavşakta gerekli. Hükümeti bozma yürekliliği gösterirse, iktidarı Tansu Çiller'e hediye edecek diye bir kesin hüküm olmadığı gibi, sivil toplum seferberliğiyle Tansu Çiller'i 'ofsayt'ta bırakma şansı da mevcut. Eksik olan, ilkeli siyaset adamlarında bulunması gereken, ilkelilik ve kararlılık.

'Kilitlenmiş Ankara siyaseti', Türkiye'yi adım adım yeni bir ekonomik çöküntüye ve onunla birlikte 'sisli siyasi ufuklar'a sürüklüyor. Avrupa Birliği, Türkiye'nin 'çıkış yolu' idi ama bu siyasi elitlerle –asker ve sivil- AB yazılı 'çıkış yolu'na yönelmek mümkün gözükmüyor.

Hele, koalisyon ortaklarının herhangi bir seçimde baraj aşamayarak parlamentoda temsillerinin imkansız göründüğü şu dönemde, MHP'nin 'AB' demesinin mantığı da yok.

Yok, çünkü MHP, haklı olarak AB'deki bir Türkiye'de silineceğinden korku duyuyor. Bünyesinde Avusturyalı Jörg Haider'e ve Fransız Jean-Marie Le Pen'e tahammül göstermeyen AB'nin 'anakronik milliyetçi söylemler'in ötesinde bir 'varoluş projesi' olmayan Türkiye'nin MHP'sini sindirmesi akla aykırı. Yani, Türkiye'yi AB dışında tutmak, MHP için 'eksiztansiyel' bir husus.

Ayrıca, nereden bakılsa, Türkiye'de yüzde 30'luk oran 'AB'ye hayır' diyor. Seçmen tabanı yüzde 10'un altına inmiş gözüken MHP'nin bu yüzde 30'a oynaması, yine 'varoluşunun şartları', siyaset anlayışının anlaşılabilir gereği.

Dolayısıyla, TÜSİAD ve TOBB gibi kuruluşların, kısa vadeli ekonomik-ticari hesaplar ve 'siyasi dargörüşlülük'le 'hükümetin devamı'nda gerek görmelerinin, 'AB'ye elveda' demekle eş anlamlı olduğunu anlamaları gerekiyor. İlter Türkmen, Cumartesi gün Hürriyet'teki yazısında 'Avrupa'ya elveda' başlığıyla durumun adını açıkça koydu bile.

Bu hükümete son vermeden, AB yolunun, Türkiye'nin 'çıkış yolu'nun açılması söz konusu olmayacak.

Türkiye'nin hiçbir döneminde halkına bu denli sırt çeviren bir 'siyasi yapı'ya rastlanmadı. TESEV'in geçen hafta açıklanan 'AB araştırması'nda bugüne dek AB'ye evet konusunda 'en muhafazakar oranlı' sonuç çıktı. Bu 'en muhafazakar oran', yüzde 64. Türkiye'nin üçte ikisi. Ne var ki, Ankara üzerinde bir baskı oluşturmuyor.

İşin en ilginç yanı, Türkiye'nin 'AB yolunun kilidi' olmaya aday Kıbrıs'ta Kıbrıs Türk halkı da 'AB' dedi. KKTC'nin üç büyük kentinde, başkent Lefkoşa, Magosa ve Girne'de belediye başkanlıklarını 'İki bölgeli, iki kesimli, iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı, egemenliğin ortaklaşa kullanılacağı bir AB üyeliği'nden yana ve 'Güney Kıbrıs'la birlikte AB'ye girelim; KKTC çözümle birlikte ve Türkiye'nin garantörlüğü olduktan sonra Türkiye üye olmadan da AB'ye girmelidir' diyen muhalefetteki Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) kazandı. CTP Genel Sekreteri Ferdi Sabit Soyer, doğru bir değerlendirmeyle, "Bu sonuç, halkın boş vaad, kamu kaynaklarını kullanarak siyaset yapma geleneği, dünya gerçeklerine ters çözüm karşıtı ve Avrupa Birliği karşıtı siyasetlere tepkisidir" dedi.

Seçim propagandası süresince, "Kıbrıs sorununda siyasi çözüm ve Avrupa Birliği üyeliği" konusunu işleyen CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat ise halkın tümünden oy aldıklarını belirterek, seçim sonuçlarını, "Halkın, Avrupa Birliği'ne girme ve Kıbrıs sorununda çözüm istediği" şeklinde yorumladı. M.Ali Talat, değerlendirmesine şu gözlemi de ekledi:

"Bugün içinde bulunulan siyasal sıkıntının kökeninde, kendi politik yaşamını Kıbrıs sorununun devamına düğümlemiş, Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye'yi de bu düğümle bağlamış olan Denktaş'ın yanlış strateji ve öngörüleri vardır".

Gerçekte, 'düğümler' Ankara ile Lefkoşa arasında 'karşılıklı' atılmış durumda. Ankara'daki düğümü çözmek, sadece Türkiye halkının önünü açmakla kalmayacak; Kıbrıs Türk halkının önünü tıkayan 'tıpa'yı da kaldıracak.

Ankara'daki hükümetin sonunu getirmek; bu nedenle bir 'ulusal görev' haline gelmiştir.


3 Temmuz 2002
Çarşamba
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED