T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Su kullananın, toprak işleyenin, koltuk oturanın!..

Keşke Şarlo (Charlie Chaplin) Türk olsaydı ve bu çağda Türkiye'de yaşasaydı..

Türkiye'nin sosyo-politik yaşamının kriz ve endişe kaynağı Bülent Ecevit, Şarlo'nun tiplemesiyle dünya sinema tarihine geçerdi..

Aylardır yaşanılan traji-komik filmi, hep birlikte televizyonların haber programlarında izliyoruz..

Ecevit'in evinden çıkıp, bir yere gideceği açıklandığı zaman, herkes nefesini tutup, televizyon haberlerini beklemeye başlıyor..

Derken Başbakan, ayaklarını sürüyerek, kameraların karşısına geçiyor..

Yüzünde, Şarlo'da da görülen buruk bir tebessüm..

Ve arkasından kelimelerle boğuşmaya başlıyor..

Acaba "Hastalık" kelimesini çıkartabilecek mi?

Acaba "Çalışma" yerine ne diyecek?..

"Özellik" mi, "Gözenek" mi çıkacak ağzından?..

"Başhekim"i "Genel Başkan" yapıyor.

Sonra, kendisinin iki katı boyundaki korumaların arasında, makam aracı olan minibüse bindiriliyor.

Bu operasyonu göremiyoruz.. Çünkü korumalar perde yapıp, Başbakan'ın minibüse bindirilmesi operasyonunun çekimini engelliyorlar..

Aylardır, Türk halkı bu görüntülere kilitlenmiş durumda..

Bu arada Başbakan'ın yardımcıları ve milletvekilleri de bir âlem..

Ama onları, sokağa çıkabildiği zaman görüyor Ecevit..

Oran'daki evine giriyor sonra.. Ve yazılı demeçler göndermeye başlıyor kapısının önünde bekleşen gazetecilere..

Geçen hafta DSP grup toplantısında konuşurken, uluslararası derecelendirme kuruluşlarına ve gazetelerin köşe yazarlarına çattı. Buna karşı, kapısının önünde bekleyen gazetecileri övdü..

Ama özel demeç vermek istediği zaman, nedense, kapısının önündeki basın emekçilerini almadı evine..

Kapı önünde beklemeyen medya yöneticileri veya köşe yazarları ile görüştü..

Ah Şarlo Türk olsaydı ve bugünleri bizimle yaşasaydı..

Ecevit bize Kemal Sunal'ı unutturmaya başladı.. Farkında değil misiniz?

Başbakan'ın haberlerde göründüğü her program, bir Kemal Sunal filmi kadar ilgi çekiyor..

Kadınların, annelerin yüreği ağzında..

-Allah saklasın.. Ya takılıp düşerse, diye soluklarını tutup izliyorlar haberleri..

Bazı ukalalar, Ecevit'i, kare kare bulmaca çözene yardım eder gibi izliyorlar..

Ecevit kelimeleri arıyor..

-Çarşıma.. Çamaşır

Bu ukalalar, ekrana doğru "Çalışma" diye bağırıyorlar..

Peki bu Ecevit'in, dünyada Rahşan Ecevit'ten başka kimsesi yok mu?

Acaba, Ecevit'i enişteleri olarak gören Şebinkarahisar'lılar, onu televizyon haberlerinde izlerken ne yapıyorlar?..

Eğer Ecevit Başbakan olmasa, bir emekli ihtiyar olsa, insan acımaktan perişan olur..

Ama Türkiye'nin en güçlü güçsüzü bu adam..

"Kuvvetler Ayrılığı" denilen sistemin içinde "Yürütme"nin başında..

Anayasa'da kuvvetler ayrılıyor, Ecevit'in ağzında kavramlar birbirine giriyor..

Ya gerçekten evinde beslenemiyorsa, yıkanamıyorsa, dinlenemiyor, bakılmıyorsa?..

Koca bir coğrafya, 65-70 milyon insan, bakanlıklar, ordular, mahkemeler, vergi daireleri, sınırlar, gümrükler, kanunlar..

Ve yürütmenin başında Bülent Ecevit var..

Bu durum komik değil mi?

Şarlo olsa kaçırır mıydı bu olayı?

Acaba ne fırtınalar kopuyor Ecevit'in beyninde..

"Su kullananın, toprak işleyenin,

koltuk oturup, bir daha kalkmayanın" mı diyor.

ŞAKA

Gelirse gitmezmiş!..

Erbakan amma da gülüyordur..
Bir zamanlar ne diyordu bazıları?
-Bu Erbakan bir kere iktidara gelirse, bir daha bırakıp, gitmez!..
Kim gelirse, bir daha gitmezmiş, hepimiz gördük mü?
Kimlerin, ayakkabı numarası ile "İ.Q"larının aynı olduğunu gördük mü?

DÜNYA İLE KAYNAŞMAK

Milli değil, global başarı!..

Biraz gerçekleri görmeyi denesek mi?

Günlerdir kutladığımız "Milli Başarı" aslında, "Milli Başarı" değil "Global Başarı"dır..

Türk Milli Futbol Takımı, dünyanın diğer ülkelerinin takımları ile yarışıp, global rekabette başarı kazandığı için, "Milli Başarı" sağlanmıştır..

Demek istediğimiz şu..

Eğer Türkiye, Turgut Özal'ın liderliğinde dünya rekabetine açılmasaydı, milli başarılar, "Yerel Başarı" olarak kalırdı..

Bakın futbolumuzun 1980 sonrasındaki değişimine.. Yeşil çim sahalar, dış futbolcu transferleri, yabancı çalıştırıcılar..

Eğer Türkiye, dövizi serbest bırakıp, konvertibiliteye geçmeseydi, bütün bunlar olabilir miydi?

Milli Başarı'yı kutlarken, Avrupa'ya rest çeken ve "A.B.'ye girmeyelim" diyen tutarsızlıkları görelim artık..

Millilik ve globallik, iki taraflı yoldur.. Biri gider, diğeri gelir..

Bu yolu hiç kapatmamalıyız..

Kartal'dan, Şahin'den, Doğan'dan "Doblo"ya geçiş gibi birşey bu Milli Başarı!..


3 Temmuz 2002
Çarşamba
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED