T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Onlar ne diyorsa, siz tersini anlayın!

Liderler zirvesinden uyum çıkmış. İnanmayın. Ne söylüyorlarsa, siz tersini anlayın. "Uyum içindeyiz" diyorlarsa, anlayın ki birbirlerinin gözünü oymak için fırsat kolluyorlar.

"Türkiye iyi yolda" diyorlarsa, anlayın ki işler kötüye gidiyor.

"Seçimin zamanında yapılması konusunda mutabakata vardık" diyorlarsa, anlayın ki iktidarları miadını doldurmuştur.

"AB tartışmaları hükümetin geleceğini etkilemeyecektir" diyorlarsa, anlayın ki onları kaygılandıran ülkenin geleceği değil, kör-topal yürüttükleri siyasetlerinin geleceğidir ve AB'nin şart koştuğu "uyum yasaları" konusunda da ilk fırsatta yan çizilecektir.

"Başbakan sağlıklı olarak görevinin başındadır" diyorlarsa, anlayın ki yeni bir Başbakan aranmaktadır ve bu (muhtemelen) 30 Ağustos'tan sonra realize edilecektir.

Hele üçlü 'mutluluk fotoğrafı' hiç yanıltmasın sizi.

Birbirlerine mecburlar.

Ne erken seçime gidecek cesaretleri, ne de halkın önüne çıkacak yüzleri var.

Aradaki itiş-kakış ise, zevahiri kurtarmaya yönelik güdük çabalar olmaktan öte anlam ifade etmiyor; parti tabanına mesaj göndermek, dolayısıyla ilkelerden yüzgeri etmediklerini göstermek için, arada bir "niza"ya oynayacaklardır, doğaldır...

Zirveden çıkan en önemli sonuç, "sürdürülmekte olan ekonomik programın istikrarla sürdürülmesi konusunda" liderlerin mutabakata varmış olması imiş.

Hangi program mı?

Tabii ki IMF alacaklarını garanti altına alan "iç-yaptırımlar"dan sözediyorlar.

Ortada doğru dürüst program olmadığını onlar da biliyor.

Programın yürümesi, oysa, sayın liderlerin zannettiği ve ileri sürdüğü gibi, "taze para"nın akışına değil, geniş kitleleri üretime ikna edecek gerekli yapısal/siyasal düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesine bağlı.

İktisat bilimi böyle söylüyor.

Ama bu Başbakan'la, bu yönetim anlayışıyla, bu icra mantığıyla, bu parlamentoyla zor...

Daha doğrusu, imkansız.

Türkiye Cumhuriyeti'ni var edenler (yaşatanlar), başta yolsuzluk olmak üzere, her türlü ekonomik daralmanın "arızî" olduğuna inandırıldılar.

Bu "araz"ın yapısal bir dönüşümle, yani "açık toplum-şeffaf devlet" ilkesiyle aşılabileceğini ise hiçbir zaman kavrayamadılar.

Bu nedenle, ekonomiyi kurtarma girişimleri, her defasında, ülkeye zaman, kaynak ve enerji kaybettirdi.

Ne diyordu Erkan Mumcu?

Daha düne kadar, aynı hükümetin aynı Bakanlar Kurulu'nda görev yapmış, "Kral çıplak" dediği için "usulünce" derdest edilip çürümeye bırakılmış genç politikacı...

"Koalisyonda uyum yok, koordinasyon yok. Ayrı ayrı cumhuriyetler var. Herkes kendi cumhuriyetini yönetiyor. Uzlaşmayı gerektiren her sorun çözümsüzlükle sonuçlanıyor. İkide bir genelge yayınlayıp tasarruf popülizmi yapıyorlar ama kamu harcamalarının ikiye katlanması karşısında hiçbir şey yapmıyorlar. IMF'den gelen paralar ne oldu? Vergilerle toplanan kaynaklar nasıl ve nerede sarfedildi? Yatırımlara mı dönüştü bu paralar? Ülke otoyollarla mı donatıldı? Ne oldu?"

Ne olacak, hükümetin dördüncü ortağı marifetiyle yeniden IMF'nin kasasına girdi; ne sihirdir ne keramet...


3 Temmuz 2002
Çarşamba
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED