T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ecevit'in kaburga kırıkları

Başbakan Ecevit'in sağlığı hiç şüphesiz Türkiye gibi hassas ve en az Başbakanı kadar hastalıklı bir ülke için önemlidir ve belirleyicidir. Siyasetten ekonomiye, sosyal hayattan bürokrasiye kadar bütün üniteler bir demokraside olması gereken stabilizasyona ulaşamadığı için, Başbakan'ın sağlam kaburga kemiklerinin giderek eksilmesi doğal olarak sistemi de tepeden tırnağa etkilemektedir. Ama, unutmamak gerekir ki en az Ecevit'in kaburgaları kadar sitemi ayakta tuttuğu zannedilen iskeletin kemikleri de kırılgan ve zayıftır. Ecevit'in kemiklerinin akıbetinin bu kadar önem kazanması da bundandır.

Şu halde, ülkenin içinde bulunduğu durumu tahlil edip yakın geleceğe ilişkin değerlendirmeler üretirken, projeksiyonu sadece Başbakan'ın sağlığı üzerine odaklamak anlamlı değildir. Türkiye elinde bavul, bir istasyonun ortasında; birçok trenin etraftan vızır vızır geçtiği hepsine binmek isteyen ama hiçbirine binemeyen bir garip yolcu gibi sağa sola bakınıyor. Ne tarifeleri sökebiliyor, ne de bir sonraki trenin nereden, ne zaman gelip nereye gideceğini anlayabiliyor.

Birçok önemli meselemiz sanılanın eksine Ecevit'in sağlık durumuyla doğrudan ilgili değildir. Başbakan'ın görece sağlıklı olduğu dönemlerde de varlığını güçlü bir şekilde hissettiren güç odaklarının bugünkü etkinliği ve tercihleri Ecevit'in sağlığından daha fazla önem arz etmektedir.

Sözgelimi, ellerindeki bütün imkanları Türkiye'yi Avrupa Birliği üyelik sürecinin dışında tutmak için kullanan, asker-sivil bürokrat unsurlar ve onların siyasi partisi konumunda bulunan MHP'nin inat ve provokasyonları olmasa Ecevit'in sağlığının nasıl seyrettiği bugünkü kadar önemli olmayacaktır. Ayrıca, Ecevit sağlıklı olsaydı bile, bu unsurların AB sürecini baltalama faaliyetinde bir eksiklik olacağı da düşünülemezdi.

Ekonomik kriz de öyle... Ecevit 2001 Şubat'ından beri ekonomik krizi yöneten kişi değildir ki bugün onun hastalığı krizi daha da derinleştirmiş olsun. Elbette, Başbakan'ın kaburga kırıkları para piyasalarındaki spekülatör girişimleri motive edici bir faktördür ama kimse, Ecevit 15 dakika daha ayakta durabilse işlerin daha iyi olacağını söyleyemez.

Krizin başlangıç noktası dahil, bugüne kadar yaşananlar Ecevit'in standart sağlık şartlarında bile ekonomi yönetiminin en etkisiz unsuru olduğunu ortaya koymuştur. Son Pamukbank operasyonunda olduğu gibi gerektiğinde imzasına müracaat edilmekte, sistem kendi kurallarıyla işlemeye devam etmektedir.

Geri siyaset kalıyor. Herhalde kimse Ecevit'in içinde bulunduğu durumun tek başına bir siyasal istikrarsızlık ürettiğini de söyleyemez.

Ecevit'in son dönemde en sağlıklı günlerini yaşadığı Nisan 1999'dan itibaren zaten her geçen gün siyasal istikrarsızlık duvarına bir tuğla konulmaktadır. DSP-MHP-ANAP üçlüsünü Türkiye gerçeklerinin hilafına iktidarda tutan siyaset dışı güçlerin denetimindeki siyaset bizatihi siyasi istikrarsızlığını zeminini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, siyasi istikrarı temin etmenin yolu da; Ecevit'in düzelmesi ya da düzelemeyeceği anlaşıldığında çekilmesinden geçmiyor.

Ecevit, sadece bugün içinde bulunduğu kendisine de eziyet veren hastalıktan değil, ülkeyi yönetme konusundaki kronik acziyetten dolayı çoktan, koltuğa veda etmeliydi. Kasım ya da Şubat krizinde bir gün bile durmamalıydı. Ecevit'in istifası için gerekçe çok.... Başbakan, AB sürecinde yapılması gerekenleri aksattığı ve Türkiye'nin fırsat heba etmesine sebebiyet verdiği için de görevi bırakmalıydı. Döneminde çok sayıda hukuk ve demokrasi ihlali gerçekleşti, başında bulunduğu hükümet yolsuzluklara bulaştı ve bu yüzden bakanlar, bürokratlar istifa etti. Bütün bunlar, standart bir demokraside hükümetlerin gitmesi için yeterli sebeplerdir.

Ecevit'i bütün bunlara rağmen orada tutan şey de hepimiz biliyoruz ki kendi siyasal becerisi ve gücü değildir. İç ve dış dengeler Ecevit'ten daha iyi bir seçenek bulamadıkları için ondan vazgeçmediler; bugün sağlığı bir insanlık dramına dönüşmüş olmasına rağmen hâlâ da vazgeçemiyorlar.

Bu şartlar altında "sadece" Ecevit'i değiştirmek, siyaseti Ecevit'in sağlığına ya da Rahşan Hanım'ın çaçaron despotluğuna endekslemek gereksiz bir uğraştır.

Çokları Ecevit giderse seçim olacağını zannetmektedir ama durum öyle de değildir.

Bu gidiş Türkiye'yi seçime değil, herkesin "Ecevit gitsin de lanet olsun, gerekirse bir mutabakat hükümeti kurulsun" diye isyan edeceği daha tehlikeli bir noktaya götürüyor. Ecevit'in sağlığının medya tarafından alışılmışın dışında, hakaretlere varan bir malzemeye dönüştürülmesinin temelinde de bunun izleri görülmektedir.

Ecevit görevi bırakmaksızın, üç ay içinde sandığı ülkenin önüne koymayı garanti etmeyen hiçbir formülün, mevcut durumundan daha iyi bir seçenek olduğu iddia edilemez.


3 Temmuz 2002
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED