T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Saadet'in yarını

Saadet Partisi'nin, hatırı sayılır bir oy miktarı AK Parti'ye kaymasına rağmen, hâlâ diri bir tabana sahip olduğunu söylemek mümkün. Bu, partinin yaptığı tüm toplantılarda da gözlenen bir husus, bizim yurt genelinde de gözlemlediğimiz bir husus.

Buradan çıkacak ilk sonuç şu: Saadet çizgisi, hep varolacak bir çizgi.

Ya da Ak Parti, henüz bir toplum kesimine Saadet'in üstlendiği misyonu da kapsayan bir siyasi hareket olacağı ümidini vermiyor.

Şu an AK Parti eğiliminde olan eski Saadet'e oy vermiş bir kesimin de, hâlâ "geçişli oy" niteliğinde olduğunu sanıyorum. AK Parti'nin duruşunun bu oyların akışını etkileyeceği kanaatindeyim.

Stratejik soru şu: Acaba Saadet Partisi'nin şu anda etkilediği taban, barajı aşacak bir yekun oluşturuyor mu?

Saadet yönetiminin bu noktada kaygılı olduğu hissediliyor. Bu kaygının, söylemlerde ve sıcak politikalarda soğukkanlılığı olumsuz yönde etkilediği gözleniyor.

Nitekim "2. Küskünler hareketi" diye nitelenebilecek son seçimi erteleme operasyonlarında Saadet yönetiminin rol alması, Saadet'in akraba alanlarında bile, gerekçelerin özünden çok bu kaygı ile irtibatlandırıldı.

Ayrıca, Erbakan Hoca'nın "çoluk - çocuk" eksenli, her konuya abartılı vurgular taşıyan üslubu da, kendinden emin bir söylemi yansıtmıyor.

"Hani neredesin? Söyledin mi başörtüsünün serbest olacağını? Söyleyemezsin çünkü senin de onlardan farkın yok. Bana bak yahu. Sen çoluk çocuksun. Hortumcudan, pompacıdan, vanalardan haberin yok. Senin bunu öğrenebilmen için Hoca'nın yanında 10 sene kurs görmen lâzım. Kamyon uçurumdan aşağı yuvarlanırken deneyerek öğrenmek olmaz. Hadi oradan, bu iş çoluk çocuk işi değil. Sana leblebici dükkanı bile emanet etmezler."

Bu söylemin, Refah - Fazilet - Saadet kadrolarının çok doğru çizgilerinin bile, mevcut ve her şeye rağmen saflardan kopmayacak diri taban dışındaki insanlara ulaşmasını engellediğini söylersem, bilmem bir özeleştiri zemini oluşmasına yardımcı olabilir miyim?

Bu söylemin oluşumunda "baraj kaygısı"ndan ayrı olarak, bir "öfke"nin de etkili olduğunu sanıyorum. Sıkı dokunmuş topluluklarda ayrılışların ayrılanlara yönelik inanç alanından dışlamaya kadar uzanan büyük öfkeler doğurduğunu hep biliriz. Bu öfkeli söylemin yeniden bütünleşmeye etkisi olur mu, hiç sanmıyorum. Aksine kopuşu derinleştirir. Oysa daha farklı bir söylem, özellikle geçişli alanlarda yeniden değerlendirmelere yol açabilir.

"Farklı bir söylem"in altını çizelim ve oraya yeniden dönmek üzere bir, ara değerlendirme yapalım:

Ben, Saadet'in barajı aşmasını ve Meclis'te temsil edilmesini zaruri görüyorum. Bunun bir çok benim gibi insanlara özgü kalbi gerekçelerini sayabilirim, ama öncelikle bunun Türkiye için zaruri olduğunu düşünüyorum. SP yöneticileri gibi "Bir tek biz" yaklaşımını sağlıklı bulmamama, diğer partilerin de "Türkiye'yi satmak için sıraya girdikleri"ni düşünmememe rağmen, Saadet Partisi'nin, özellikle muhalefette, Türkiye için doğruları söyleyecek, doğru tezleri seslendirecek siyasi şuura sahip en birikimli kadro olduğuna inanıyorum. Saadet'in son dönem Meclisinde de, bölünmüşlük zaafına rağmen bu etkin tavrı sergilediği hep birlikte görülmüştür. ABD'nin ve IMF'nin aşağı - yukarı teslim aldığı bir siyasi atmosfer içinde, Türkiye'nin çıkarları için aykırı da görülse doğru olanı seslendirecek bir kadro Meclis'ete bulunmalı... İktidarın hiç olmazsa, "Meclis'te Saadet'in muhalefeti var" diyebileceği bir pazarlık kozu olarak bulunmalı. "Tanzim edici bir güç" diyorum ben buna. AKP'li bir iktidar için de tanzim edici, CHP'li bir iktidar için de... Bu çizginin, dünlerde, sağ ve sol ağırlıklı iktidarlar için de tanzim edici bir misyon üstlendiğini kim görmezden gelebilir?

Şimdi yeniden "farklı bir söylem"e gelebiliriz.

Evet, "Saadet'in Meclis'te bulunması gerekir" tarzındaki bir söylem, partilerin "seçimlerde şöyle şöyle başarı göstereceğiz" şeklindeki üslubuna göre zayıf bir nitelik arzediyor. Partiler, böyle bir söylemin, seçmene baraj altında kalma kaygısı vereceğini ve oyların önünü keseceğini düşünüyorlar. Saadet'in de böyle düşündüğü var sayılabilir. O yüzden de Saadet, "gümbür gümbür geldikleri"ni söylemeyi tercih ediyor.

Bana göre bu söylem Saadet'in Meclis'e girmesi için netice verici bir nitelik taşımıyor. Çünkü baraj problemi ciddi. Hiç bölünmüşlük yaşamayan partiler bile baraj sancısı çekiyor. Barajın bir - iki puan altı üstü bile risk alanını oluşturuyor. Öyleyse daha inandırıcı bir çağrıya ihtiyaç var. Seçmenin aklına hitap eden bir çağrıya...

İşte orada ben, "Saadet Meclis'e girmeli" söyleminin etkili olacağını düşünüyorum. Neden böyle düşünüyorum: Çünkü Saadet'in misyonunu düne kadar önemseyen ve geçişli alanda bulunan kesimlerin, "gümbür gümbür"lü söylemi yadırgayacakları, buna karşılık makul bir gerekçeyi dikkate alacakları kanaatindeyim. Hatta bunun, Ak Parti'nin net, açık ara seçim başarısını gölgelemeyeceğine kanaat getirdikten sonra, tercihleri daha da etkileyeceği açıktır.

Kamuoyu yoklamaları daha düşük gösteriyor olsa da, SP çevreleri, oylarının şu anda yüzde 8 civarında olduğu kanaatindeler. Bu, barajı geçmek için ümitli bir rakam. Saadet'in gerek karizmatik kürsü sözcüleri, gerekse tabanda birebir temaslar kuran kadroları, hem kalbi gerekçeleri hem Türkiye'nin reel zaruretini seslendirerek seçmenle yeni bir iletişim imkanı sağlayabilir diye düşünüyorum.

Saadet, bir seçimde parlamento dışında kalsa bile her zaman yeniden toparlanma potansiyeline sahiptir. Ama, bence bu seçimle gelen parlamentoda yer almalı. Tüm bölgede, global bir jandarmanın inisiyatifinde kartların yeniden karıldığı bir zamanda, bölgenin derin sesini yansıtacak net çizgi olarak Saadet'e ihtiyaç duyulacaktır.


17 Ekim 2002
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED