T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
Akşam yine Akşam!

Geçen gün Kronik Medya'da değinmiştik; Akşam gazetesinin harareti Pamukbank olayından sonra inanılmaz derecede arttı! "Bayrağımızı iftiharla New York Borsası'na diken" (ifade birkaç gündür Sabah gazetesinin arka sayfasını kapatan Halis Toprak'a ait) Mehmet Emin Karamehmet'in gazetesinde giderek yükselen IMF karşıtı "anti emperyalist" hararet gerçekten dayanılmaz bir seviyeye ulaştı. "Sermaye" sözcüğü bile artık başına "ulusal" takısı almadan kullanılmıyor...

Bu çerçevede Tuncay Mollaveisoğlu imzalı iki gün süren öyle bir "IMF" dizisi vardı ki, "ekonomi" sayfasına yerleşen bu dizinin hilafsız yarısı "Ulu Önder"in "dış borç" ve "yabancı sermaye" üzerine düşüncelerine ayrılmıştı. Hayret etmemek mümkün değil; ne oluyor, "Milli Demokratik Devrim" günleri geri mi geliyor nedir?

Bildiğiniz gibi Akşam gazetesinin "IMF" dolayımıyla Kemal Derviş'le de (yoksa tersi mi?) arası iyi değil. Gazetenin bu dosya ile ilgilenen elemanı ise Güler Kömürcü adlı bir köşeyazarı. Akşam'ın 15 Ekim tarihli sayısının birinci sayfasında Kömürcü'nün köşeyazısı birinci sayfaya haber olarak taşınmış: "Derviş, evli mi yoksa bekâr mı". Görüyorsunuz, ne haberin ya da gazetenin sahibini, ne de biz okurları hiç mi hiç ilgilendirmeyen bir soru! Kömürcü, haberine şu hatırlatmayla başlamış: "Derviş YTP'ye destek sözü verirken aceleci davranıp 'Hataydı' dedi. Peki tek hatası bu mu: Türkiye'ye 'evli' gelen Derviş, resmi kayıtta 'bekâr' çıktı." Görüyorsunuz yine "münasebetsiz" bir karşılaştırma ile karşı karşıyayız. Derviş'in YTP ile macerası biz okurları tabii ki ilgilendiriyor; peki ya "medeni durumu"na ilişkin bilgiler? Bu iki "hata"nın birbiriyle ne ilgisi var? Eğer işi buraya getirirseniz, Derviş'in kimbilir başka ne hataları var. "Hatasız kul" olur mu?

Peki Kömürcü'nün Derviş'in "medeni durum"una ilişkin dile getirdiği (hiç mi hiç "medeni" bir durum değil ama!) eleştiriler neler? İsterseniz sırasıyla gidelim: Birinci eleştiri Derviş'in "Catherine yenge" ile evlendiğini söylemesine rağmen "Evlilik Cüzdanı"nı bir türlü ibraz edememesi! (Kömürcü burada şu zeki hatırlatmayı yapmayı da unutmuyor: "...yani hâlâ YÜKSEK SEÇİM KURULU'NA ve en önemlisi oy istediği size, seçmenine 'verdiği sözü tutamadı, -gerçek dışı beyanı- HATASINI düzeltemedi..."(!) Sanırsınız ki YSK'nın ve "seçmenler"in bundan başka bir derdi yok!) Kömürcü'nün "medeni durum"a ilişkin ikinci eleştirisi çok daha "kurnazca" geliştirilmiş. Bu bölüm şöyle başlıyor: "İddialara göre Kemal Derviş ABD'de resmen evli değil. Bu nedenle evliliği, Türkiye'deki nüfus kaydına işlenmedi. Ya da Kemal Derviş, ABD vatandaşlığına geçti ve ABD makamları önünde evlendi. Türk makamlarından izin almadan ABD vatandaşlığına geçtiği için evliliğinin Türkiye'deki nüfus kaydına geçmesini istemedi."(!) Bu "iddialar"dan sonraki cümleyi tabii ki tahmin ediyorsunuzdur: "Derviş'in ABD vatandaşı olduğuna dair iddianın doğruluk kazanması halinde, Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 25'inci maddesine...." Yani özetle hoşgeldin Merve Kavakçı!

Siz söyleyin, bir gazetecinin patronunun yüzünü güldürmek için elinden bundan daha fazla ne gelebilir? (A.G.)

'Akşam, yine Akşam'a Star'dan katkı...

Biz Akşam'ın haberine "Derviş'in 'medeni durumu'nun bu dille sorgulanması medeni bir davranış mıdır?" diye söylenirken, Star gazetesi haberin üzerine atlamış bile... Gazetenin (16 Ekim) birinci sayfasından okuyoruz: "Bir insan evlilik cüzdanını neden bulamaz?" Görüyorsunuz, Akşam'ın soruları gibi tuhaf mı tuhaf bir soruyla tekrar karşı karşıyayız. ("Tuhaflık"ı test etmenin en kestirme yolu, evli okurların hemen Evlilik Cüzdanları'nı arayıp bulması! Bakın, Star'ın soru karşısında siz de çaresiz kaldınız!) Ancak, Akşam'dan esinlenen Star bu Evlilik Cüzdanı meselesini daha da esrarengiz bir havaya sokmuş. İşte gazetenin refikinin haberine getirdiği ek: "Derviş'in evliliğini bir türlü işletmemesi nedeniyle, kulislerde de çeşitli söylentiler yayılmaya başladı. Bu söylentilerden en akla yakını, Derviş'in ABD'de 'dini nikah' yaptırdığı ve bu 'dini nikahın' Türkiye'de öğrenilmesini istemediği için, bunu işlettirmemesi. Söylentiler, Derviş'in eşi Catherine'nin dininin Musevi olduğunu, dolayısıyla nikahın da bir sinagogda gerçekleştiği yönünde. Şimdi politikaya soyunup, milletvekili olmayı amaçlayan Derviş'in de bu 'sinagog' bağlantısının seçim öncesinde duyulmasından endişe ettiği, bu nedenle bir türlü nikahını işlettirmediği konuşuluyor."(!)

Ah şu "kulisler"deki "en akla yatkın" söylentiler.... Tamam, "en akla yatkın" olmasına en yatkın da, acaba kimin aklına? (K.B.)

Derya Tuna'nın vurulmasının haber değeri

Derya Tuna'nın prova yaptığı gazinonun çıkışında vurulması -hele hele öncesindeki "şeffaf bluzla sahneye çıkma" tartışmalarını ve bu tartışmanın taraflarından birinin ülkenin en ünlü sahne adamlarından biri olduğunu da gözönüne alırsanız- elbette ki haberdir...

Fakat medyamız haberi öylesine abartılı ölçülerde yansıttı ki, o kadar olur yani... Sözümüz tabii ki "magazin basını"na değil, kendini "ciddi gazete" olarak sunanlara...

Hemen söyleyelim, haber bütün gazetelerimiz tarafından birinci sayfadan duyuruldu. (Cumhuriyet bir cümlelik bir anonsla yetinmişti). Peki, bu haber bir birinci sayfa haberi midir? Olabilir. Ya da şöyle diyelim: Dünyanın her yerinde böyle bir haberi birinci sayfasına taşıma tercihinde bulunabilecek ciddi gazeteler çıkar. Ama böyle yapmayanlar da olacaktır. Yani: sırf böyle bir haberi birinci sayfasına taşıdı diye kendisini "tabloit" ya da "magazin" gibi sözcüklerle tanımlamayı reddeden herhangi bir gazetenin ciddiyetine halel gelmez.

Fakat olayı manşetten ya da sürmanşetten sunmak çok başka bir şey... Bu gazeteler böylece dünyada ve Türkiye'de günün en önemli olayı olarak bunu görüyorlar demek-tir ki, bu kabul edilemez. Hadiseyi ikinci günde de manşetten izlemeye devam etmek ve içerde iki tam sayfa ayırmak ise, nasıl denir, gazete için ciddi kimlik sorunları doğurur. Böyle yapan üç gazetemiz var: Milliyet, Vatan, Sabah... (Sabah ikinci gün meseleyi medya tartışması yönüyle ele aldığı için, belki onu diğerlerinden ayırmak daha doğru olur.) Hürriyet ve Akşam, olayı birinci sayfadan makul boyutlarla gören gazeteler... Cumhuriyet, Yeni Şafak, Zaman da öyle. Ama bu son üçü zaten beklendiği gibi davrandığı için, Hürriyet ve Akşam'ı özellikle vurgulamak daha doğru olur herhalde.

Radikal, birinci gün baskı sorunlarıyla karşılaşmayıp haberi yetiştirebilseydi, muhtemelen Cumhuriyet, Yeni Şafak ve Zaman'ın bulunduğu grupta yer alırdı. Star'ın ise iki gün boyunca olayı gayet küçük ölçü-lerde değerlendirmesinin nedenlerini tahmin edebilirsiniz: Malum, bu gazetede birinci sayfanın neredeyse tümü "parti"ye ayrılıyor. Ayrıca İbrahim Tatlıses'in "parti konserleri" nin bir numaralı ismi olmasını da unutmamak lazım. (A.G.

Milliyet 'dalga' mı geçiyor?

"Dalgalar bile Ata'ya kıyamadı"(!) (Milliyet, 16 Ekim)

Hayırdır, bu başlık da nereden çıktı?

Antalya'nın Serik ilçesine bağlı Belek'te dalgaların sahile sürüklediği 3 metrelik cisim meğer plastikten bir Atatürk heykeliymiş... Milliyet'in "Dalgalar bile Ata'ya kıyamadı" diye başlık atması bu yüzden...

Haksız mıyız, Milliyet okurlarıyla "dalga" mı geçiyor? (K.B.)


17 Ekim 2002
Perşembe
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED