T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

R Ö P O R T A J
Seçmen artık sadakatsiz!..

Anketlerin hepsinde değişmeyen bir gerçek var: Ak Parti birinci parti. Bunun ardında sadece bir tepki olduğunu düşünmüyorum. Burada bir arayış ve umut var.

Anketlerden anlaşılan o ki partilerin güç ve hacimleri görünür bir şekilde değişiyor. Bu hareketlenmeye paralel siyasi yapı da değişiyor mu?

Özellikle 1990'dan beri önemli oy kaymaları oluyor. Artık seçmenin sadakati kalmadı. Her seçimde bir miktar seçmen parti değiştirir ama genelde bir istikrar vardır. Partilerin seçmen kitleleri vardır ama Türkiye'de uzun bir süredir böyle değil. 1991'de DYP-SHP patlaması yaşandı, ardından Refah Partisi patlaması geldi. Son seçimde de DSP-MHP patlaması oldu. Şimdi, AKP ve CHP temayüz ediyor. Bu trend, Türkiye'de taşların henüz yerine oturmadığını ve seçmenin bir taraftan siyasetten uzaklaşırken bir taraftan da bir son umutla "bu yenidir, belki bu sefer olur" diyerek sandığa küsmediğini gösteriyor.

Anketlere yansıyan tablodan sosyal ve siyasal bir değişim talebini de anlamak mümkün mü, yoksa tepki oyları oradan oraya mı vuruyor? Gerçek bir arayış talebi var mı?

Anketlerin hepsinde değişmeyen bir gerçek var: Ak Parti birinci parti. Bunun ardında sadece bir tepki olduğunu düşünmüyorum. Burada bir arayış ve umut olduğunu düşünüyorum. Çünkü, birçok partiden oy alıyor, sadece geleneksel İslamcı hareketin üzerine oturmuş değil. Başka ilginç tarafı da var. TÜSİAD adına mayıs ayında bir anket yaptırmıştık. Orada, "Hangi partiyi hükümette görmek istemiyorsunuz?" dedik. En istenmeyen parti yüzde 58 oranıyla HADEP'ti. Ardından DSP geliyordu. Diğerleri ANAP, CHP ve Ak Parti. Hepsi de aynı oranlarda yüzde 25'lerde istenmiyorlardı. Bu da seçmenin oldukça toleranslı olduğunu gösteriyor. O kadar büyük korkuları ve endişeleri yok. Bu anketlerin sonucunda öyle bir laik-antilaik polarizasyonu görmüyorum. AKP de zaten bunun sonucunda çok dikkatli siyaset yapmaya çalışıyor.

Öte yandan da CHP var. Bir de rivayet doğruysa Genç Parti... Bu yükseliş neden olabilir?

CHP, Kemal Derviş'in katılımı öncesinde sadece bileşik kaplar kuralına uygun olarak yükseliyordu. Bu yükseliş DSP'nin çöküşü ile tamamen ilgiliydi. 1999'da DSP'ye oy verenler tekrar CHP'ye dönüş yaptı ve bu parti yüzde 13-14 civarında görülüyordu. Ama Derviş'in katılımıyla birlikte bu oran yükselmeye başladı. Bu yükselişte belki AKP'ye karşı CHP'ye yönelmenin payı da var. Ama aynı şey öte yanda AKP için de oluyor. Genç Parti ise ilginç bir fenomen. 1956'da Fransa'da Poüjade diye bir adam vardı, çıktı 60 kadar milletvekili aldı. Vergileri kaldıracağını, süpermarketleri kapatacağını vs. söyledi. İnanılmaz bir demagoji ve popülizmle Meclis'e girdi. De Gauelle'den sonra silinip gitti. Genç Parti onun modern bir versiyonu. Cem Uzan, popülizmin de ötesinde saf demagoji yapıyor. Popülizmin bile bir rasyonalitesi vardır. IMF'yi kovacağım, il sayısını 250'ye çıkartacağım, her ile bir üniversite kuracağım, vergileri kaldıracağım... Böyle bir şey olmaz. Şaşkınlıkla izliyorum.

Ekonomik kriz ve bunun aşılması şüphesiz çok önemli bir faktör. Oylar bu yüzden gelecek ama partilerdin bu sorunu aşma konusunda yeterli program üretebildikleri söylenebilir mi?

Bu konuda kuşkuluyum. CHP'de Derviş'in gelmesiyle birlikte söyleminde ve yöneliminde büyük bir değişiklik oldu. Derviş, mevcut istikrar programı dışındaki alternatiflerin popülizm olduğunu söylüyor ki bir iktisatçı olarak ben de buna katılıyorum. Ama burada CHP'nin daha önce bu programa sahip çıkmayıp ciddi eleştiriler yaparken birdenbire dönüş yapmak gibi bir sıkıntısı var. CHP kadroları buna ne kadar hazır, kuşkuluyum. AKP'nin iktisat programını yakından inceledim. Belli bir sorumluluk duygusu seziliyor, örneğin istikrarın disiplinli maliye ve para politikasıyla yapılabileceği söyleniyor. Fakat, bunların nasıl yapılacağı noktası net değil. Gerçek şu ki, istikrar programına bağlı kalmak çok önemli.

Bu sözleriniz, seçimlerin IMF yanlısı partilerle karşıtı partiler arasında geçeceği sloganını doğruluyor. Ekonomide bu yargınızı gerekçelendirecek gelişme var mı?

Evet, IMF ile yapılan anlaşma çerçevesinde hazırlanan istikrar programını tek seçenek olarak görüyorum. İlk çeyrekte yani ocak ayından beri, IMF ile imzaladığımız 2. program ve yeni kredinin gelmesinden sonra faizler düştü, döviz kuru düştü. İkinci çeyrekte de çok ciddi bir büyüme gözüktü. Hata yapmazsak Türkiye daha çok büyür. Hata yaparsak da kendimizi efsunlanmış saymayalım, Türkiye bir Arjantin olabilir. Bence tek seçenek ekonomi yönetiminin yine Kemal Derviş'te kalmasıdır. Bir koalisyon zorunluluğu çıkarsa da en ideali bir AKP-CHP koalisyonudur. Sadece ekonomik program değil, demokratikleşme ve AB sürecinde Türkiye'yi çağ atlatabilecek bir reform programı uygulatabilirler. 2 yıl buna yeter. Sonra seçime de yeni bir seçim yasasıyla gidebilirler.

Baykal'ın bugünkü yükselişini hak ettiğini düşünüyor musunuz?

Zor bir soru. CHP'ye verilecek oyların tümünün Deniz Baykal'a ve yönetimine verilmemiş oylar olduğunu şahsen biliyorum.

Bu seçimlerin bir özelliği de daha önce benzeri görülmemiş bir tasfiyenin kapıya dayanmış olması değil mi?

Tasfiye olacağı kesin. Bir kere DSP tasfiye olacak zaten; Sayın Ecevit bu sonu kendisi hazırladı. MHP barajın altında kalabilir ama bir ideoloji partisi olduğu için tasfiye olmaz. Burada soru işareti ANAP için sözkonusu. Barajın altında kalınca dağılıp gider mi, kestiremiyorum.

En istenmeyenler merkez partileri
SELİM OKTAR Selim Oktar, Türkiye'nin önde gelen araştırma kuruluşlarından Strateji Mori'nin başkanı. Strateji Mori, bu seçim döneminde anketlerinin kamuoyuna yansıması konusunda geçen dönemlere göre daha muhafazakar davranıyor. Nedeni ise, bilgi kirliliğine alet olmamak...
Önceden, hiç oy verilmeyecek partileri sorduğumuzda RP, MHP gibi partiler ya da HADEP gibi radikal partiler çıkardı. Şimdi tam tersine oy verilmesi düşünülmeyen partiler merkez partileri.

Yeni parlamento belki de şu anda Meclis'te olmayan veya yeni kurulmuş partilerden oluşacak. Bu seçim, aynı zamanda siyasette kırılma ve değişimin habercisi mi?

Çok ciddi bir kırılmadan bahsedebiliriz ve bu yeni bir şey değil. Bunu etkileyen üç temel faktör var. Başta dünya konjonktürü bunu zorluyor. Dünyanın her yerinde büyük bir kararsızlar partisi bulunuyor. Son İsveç seçimlerinde, İngiltere'de, Amerika'da yaşandı bu. Kararsız seçmen siyasetle ilgilenmiyor ve düzeni değiştirme niyeti ve umudu bulunmuyor. Dolayısıyla, temsili demokrasi ömrünü doldurdu ve uzatmaları oynuyor. İkinci faktör, Türkiye'de ekonomik yapısı oturmuş, aktörleri belli, paylaşım yapısı belli bir sistem var. Bu da yürümüyor. 12 Eylül'den sonra fazla bir teşkilat yapısına gerek olmadan partiler sadece reklam ve imajla oy almaya başladılar. İthal ikameci ekonomi gibi, hep geleneksel partiler korundu. Ama, bir partinin sendikalarla, öğrenci örgütleriyle, kadın hakları örgütleriyle ilişkilerini sağlamlaştırmalarına hiç de gerek olmadığı anlaşıldı. Hiçbirisi modern bir kitle partisinin gerektirdiği çapta ciddi bir taban örgütlenmesine sahip olmadığı için sistem tıkandı. Böyle olunca Genç Parti gibi bir parti 90 gün önce kampanyaya başladı ve kendine yer bulabildi. Çünkü baktı ki diğer partilerin güçlü bir teşkilatları ve sivil toplumla koparılmaz bağları bulunmuyor. Birçoğunun ilçe ve mahalle örgütü bile yok. Çünkü, kimisini 12 Eylül, kimisini 28 Şubat ikame etti, korudu. Böyle olunca da sağlam tabanı olan bir AKP kaldı ortada. Üçüncü faktör değerlerin değişmesidir. Post-Özal dönemi... Bugün hiç kimse kalkıp iş bitiriciliği savunamıyor. Bunu anlamak için, Özal'la Sezer'i karşılaştırmak gerekiyor. Siyaset bu değerler değişimini de göremiyor.

Seçimlerden sonra partiler aldıkları oyları, "seçmen bize muhalefet görevi verdi" ya da "seçmen bize dinlenin dedi" gibi okuyacaklar. Böyle bir ortak akıl var mı gerçekten? Türk seçmenini nasıl tanımlamalı? Akıllı mı, sağduyulu mu, çıkarcı mı?

Tek tek insanlara baktığınızda sonuç alamayabilirsiniz. Ama tümünü ele aldığınızda, ortak aklı bulduğunuzda genellikle toplumun beklentilerinin daha yüksek ve ölçülü olduğunu görürsünüz. Ortak akıl, siyasal kategoride tek akıldan daha üstündür. Herkes yine de alttan alta çıkarlarını gerçekleştirecek tercihe yönelir.

3 Kasım'ı ölçmeye yönelik sürekli anketler yapıyorsunuz, kamuoyunun nabzını ölçüyorsunuz. Bugün ne görünüyor?

AKP ve CHP banko zaten. AKP ayrıca uzun süredir çok önde. Başta seçimin Tayyip'le Derviş arasında geçmesi bekleniyordu ama bu tam olmadı seçim Tayyip'le Baykal-Derviş arasında geçiyor. Seçmen daha sadece iki partili Meclis için karar vermiş değil. Genç Parti'ye yöneliş de biraz bunun sonucu. Bugün seçim olsa barajı aşıyorlar. Ama 3 Kasım'da ne olur bilinmez çünkü tepki oyu geldiği gibi gidebilir.

Partilerin meydanlara çıkışı ve mitingler oy pastasını değiştirebilir mi?

Tabii bu mümkün. Yine de AKP ve CHP dışında GP'den sonra potaya girmesi mümkün diğer iki parti, DYP ve MHP'dir. Bu üç parti 8-10 aralığında bulunuyor. ANAP, SP ve YTP sırasıyla yüzde 4-5'ler civarında bulunuyor. 4 Kasımda en fazla 4 parti Meclis'te olabilir. Yine de iyi bir kampanyanın her partiyi kurtarabileceğini ve yüzde 5 civarında etki sağlayabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Ancak partilerin iyi bir kampanya yapabilecekleri konusunda pek umutlu değilim.

Erdoğan'ın yasaklılığı Ak Parti için sorun yaratıyor mu?

Hayır olumsuz bir etkisi yok. Mağduriyet rantı da doğmuyor, oy da kaybetmiyor. Seçmen bir anlamda bunu yok sayıyor.

Araştırmalarınızın en şaşırtıcı ve yeni sonuçları neler?

Cem Uzan... İyi bir reklam kampanyası yürütüyor. Araştırmalarımızın en şaşırtıcı unsuru bu. Bir de şu var: Önceden hiç oy verilmeyecek partileri sorduğumuzda RP, MHP gibi partiler ya da HADEP gibi radikal partiler çakırdı. Şimdi bu yok. Tam tersine, hiç oy verilmesi düşünülmeyen partiler merkez partileri.

DEMİREL VE ERBAKAN SEÇİME KARIŞIRSA!..

Seçimin yıldızları Tayyip Erdoğan, Kemal Derviş ve Süleyman Demirel... Demirel'in oyu üç dört sene önce düşüktü ama son araştırmalarda ratingi yükseliyor. Bir parti lehine seçime müdahil olursa etki yaratır. Yaşar Nuri Öztürk'ün ya da tek başına Erkan Mumcu'nun etkisi yok. Yeni Türkiye hareketi eskileri almayıp gerçekten yeni bir parti olabilseydi İsmail Cem daha fazla oy alabilirdi. Ayrıca, Necmettin Erbakan'ın Saadet kampanyasına katkı sağlaması da bir etki yaratabilir görünüyor. Recai Kutan iyi bir insan, dürüst bir figür ama, Saadet tabanında Erbakan'ın yeri başka.



 
Prof. Dr.
Seyfettin Gürsel

Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Seyfettin Gürsel 1949'da doğdu. Fransa'da siyasal bilimler ve iktisat eğitimi aldı, doktora yaptı. 3 yıl İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde öğretim üyeliği yaptı, 1983'te istifa edip özel sektörde yöneticilik yapı. DSP ve CHP'de aktif görev aldı.
Dar bölge ve iki turlu artık kaçınılmaz Sık sık seçim yapılıyor ama seçim sisteminin arızaları yüzünden Türkiye her defasında seçtiği Meclis'i yerinde bulamıyor. Parlamentonun yapısı transferler ve yeni partilerle sürekli deforme oluyor. Nedir bunu önlemenin çaresi?
Hem istikrarı hem de adaleti herkesi tatmin edecek oranda gerçekleştirmek güç ama bugünden daha idealini bulmak mümkün. Karma seçim sistemi yapmak lazım. Barajı yüzde 5'e düşürerek milletvekillerinin bir kısmı nisbi sistemle belirlenebilir. Bu kısmı en fazla yarı yarıya olabilir ya da 150-200 civarında olabilir. Geri kalan kısmı ise dar bölge sistemiyle ve iki turlu seçilmeli. Bu sistemde ittifaklara da izin verilmelidir. Böylelikle hiç olmazsa yüzde 5'i aşmış partiler az da olsa Meclis'te temsil edilir. Hem de ittifaklar sayesinde seçimden önce işbirliği süreci başlamış oluyor. Yönetimde istikrar ve seçtiğimiz milletvekillerini yakından tanımak ve takip etmek için de dar bölge zaruridir. İki turlu da partilerin meşruiyet sorunu ortadan kaldırır.
İkinci turda kaç partinin yarışmasını öneriyorsunuz?
Her türlü fikir tartışılabilir ama benim önerim şu. İkinci tura da her seçim çevresinde ya en çok oy olan iki parti ya da bir oranı geçen bütün partiler kalabilir. Bence çok parti olabilir. Örneğin geçerli oyların yüzde 15'ini alan her parti girebilsin. Simülasyonlar da zaten 25-30 seçim çevresinde ilk turda sonuç alındığı görülüyor. Çevrelerin ezici çoğunluğunda da seçim ikinci tura kalıyor ve iki parti kalıyor. Ama bir bölgede üç aday kalabiliyorsa da kalsın. Üç adayla ikinci tur yapılsın. Ama tabii bunlar bir ayrıntı, hepsi olur yani.

7 Ekim 2002
Pazartesi
 
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED