T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yeni hükümet mevcut politikaları sürdürecek mi?

Seçim sürecinde finale doğru yaklaşıyoruz. Partilerin seçim kampanyaları iyice kızışmış durumda. Mitingler, konuşmalar bir şenlik havasında sürüyor. Eleştirilerde fark edilir bir sertleşme ve karşılıklı suçlamalar dikkat çekiyor.

3 Kasım akşamı ipi kimin göğüsleyeceği en önemli merak konusu. Kamuoyu araştırmaları mevcut eğilimler hakkında bazı fikirler verse de rakamlardaki farklılıklar çeşitli spekülasyonların yapılmasına zemin hazırlıyor. Ama yine de genel bir çerçeve çizmek mümkün. Ak Parti'nin birinci parti olduğu her araştırma tarafından doğrulanıyor. Barajı geçecek partilerin sayısında ve partilerin alacakları oy oranında belirsizlik var.

Sürprizlerle dolu bir seçim...

Bu seçimlerde pek çok "sürpriz" denebilecek gelişmeye şahit oluyoruz. Bunları başlıklar halinde hatırlayacak olursak; hükümeti oluşturan ve son beş yıldır ülkeyi yöneten partilerin barajın altında kalma ihtimalinin yüksek oluşu, birkaç aylık bir parti olan hiç kimsenin önemsemediği Genç Parti'nin barajı geçecek bir güce ulaşması, ülkenin en büyük ve birinci partisinin genel başkanının seçime girmesine izin verilmemesi, seçim kampanyalarının nispeten sönük ve heyecansız geçmesi, seçim tarihinin ve seçimin yapılıp yapılmayacağının bu kadar tartışılması ve hala buna karşı çıkanların bulunması, partilerin seçim bildirilerini modern bir üslup ve biçimde hazırlamış olmalarına rağmen radikal bir şey vaat etmemeleri, yaşanan bunca sıkıntıları aşma ve kolektif sorunları çözme konusunda ciddi denebilecek bir çözüm projesinin önerilmemesi gibi çeşitli özellikler bu seçimlerin belli başlı belirgin hususlarıdır.

IMF politikaları devam edecek mi?

Böyle bir ortamda Türkiye'deki seçmenler sandık başına gidecek ve ülkeyi önümüzdeki yıllarda yönetecek kadroları seçeceklerdir. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, tüm medya ağız birliği etmişçesine önümüzdeki dönemde yönetimde etkili olma ihtimali büyük partilerin, şu anda uygulanmakta olan IMF kontrollü ekonomi politikasını sürdürüp sürdürmeyeceği en önemli hassasiyet konusu. Sorulan soru şu; acaba Ak Parti IMF konusunda ne düşünüyor? DYP IMF'nin politikalarına ne kadar sadık kalacak? CHP için zaten problem yok, çünkü bu politikaların mimari ve garantörü bu partide! Adeta şöyle bir hava veriliyor: kim gelirse gelsin mevcut ekonomi politikaları olduğu gibi sürdürülsün. IMF kontrollü istikrar tedbirlerine dokunulmasın. Hükümetler gelir geçer, farklı partiler iktidar olur ama uygulanan politikalar değişmez!

Burada şu sorunun sorulması gerekmez mi? Şayet mevcut politikalar rasyonel ve ülke için gerçekçi ise mesele yoktur. Gelen yeni kadrolar da bunları sürdürmede beis görmezler. Ama bunlar ülke için tartışmalı, sorunlu ve sıkıntılı bir durum yaratıyorlarsa gelecek olanların da bunu sürdürmelerinin ne anlamı olabilir? Seçmenler bu politikaları uygulayan hükümet partilerinden ümitleri niçin kesmişlerdir?

Hiç kimse gelecek yeni hükümetten de mevcut çarpıklıkları sürdürmesini bekleyemez, beklememelidir. Yıllardır yaşadığımız bunca hukuksuzluklar, haksızlıklar, adaletsizlikler, yoksulluklar, çarpıklıklar olduğu gibi devam edecek ve sadece küçük rötüşlerle, boya ve cilalamalarla geçiştirilecekse bunca çabaya ve gayrete ne gerek var?

Aslında son yıllarda siyasetin alanının iyice daraltılması ve siyasal alanda bulunması gereken pek çok konunun bürokrasiye aktarılmasının geri planında vatandaşların tercihleriyle değişen hükümetlerin farklı politikalar uygulamaları kaygıları yatmaktaydı. İktidara kim gelirse gelsin her şey bürokrasinin istediği gibi devam etsin. Bugün iktidar şansı olan parti yetkililerine bir başöğretmen edasıyla "iktidar olduğunuzda uygulanan politikaları sürdürecek misiniz?" diye soru soran gazetecilerin zihin yapısındaki temel sorun ülke yönetimini ve karar alma mekanizmalarını seçmenlerin tercihlerinden yalıtmak ve uzaklaştırmak arzusu yatmaktadır.

Vatandaştan yönetme yetkisi almadan ve yaptıklarının faturasını seçmenlere ödemeden ülkeyi yöneten bürokrasinin, medya ile ittifak halinde, "siyasal" faaliyetleri siyasetçilere bırakmak istememesiyle ilgili oyunları ve gayretleri gözlemekteyiz. Partilerin ve siyasal kadroların bunu fark edebilecek uyanıklıkta olmalarını dileriz.Kolektif sorunların çözümü konusunda son sözü söyleme yetkisini seçilmiş kadrolara ve siyasetçilere bırakmamış bir toplumda ne demokrasi, ne de halkın yönetimi vardır.


17 Ekim 2002
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED